Fransızların Almanlardan aşağı kalır yerleri yoktu. Afrika'da esir aldıkları Arapların kafalarını tıraş ediyorlar, boğazlarına kadar kuma gömerek güneşte, öğle güneşinin ışınları altında bırakıyorlar, çabuk ölmesin diye ara sıra üzerlerine su döküyorlardı. İngilizlerin yaptığı katliamlar sayılamazdı. Bu ciddi, akıllı millet, bıçağının altına giren mağlubun hiç bir şeyine, ne asaletine, ne güzelliğine, ne ihtiyarlığına, ne çcukluğuna bakardı. Bu sayede değil miydi ki, şimdi dünyaya, bütün dünyaya hükmediyorlar.
Almanya, İspanya, hattâ Portekiz ve Belçika'nın da cesîm(büyük) müstemlekeleri (sömürge) vardı. İşte Afrika taksim olunmuştu. Bu, o kadar aşikârdı ki... Koca kıt'ada ancak Habeş ve Liberya gibi bir iki yerli ve müstakil hükümetceğiz kalmıştı. İtalya'ya da müstemlekesi dar gelmişti... Şimdi beklenilmeyen, ümit ve tahayyül olunmayan bir dakikada Trablus'a saldırıyor, elli senedir süren "Afrika'yı lâtinleştirmek" faciasının son perdesini açıyor.. Yahut kapıyordu. Bu nasıl insaniyet idi? Bu insaniyetin vahşilikten, barbarlıktan, yamyamlıktan ne farkı vardı!..