Şeffaf Toplum

Gianni Vattimo

Şeffaf Toplum Sözleri ve Alıntıları

Şeffaf Toplum sözleri ve alıntılarını, Şeffaf Toplum kitap alıntılarını, Şeffaf Toplum en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yaşadığımız toplum, kitle iletişim araçları toplumudur.
Pdf
Bizler için gerçeklik daha çok, birbirleriyle rekabet halindeki ve 'merkezî' bir eşgüdümü olmayan kitle iletişim araçları tarafından dolaşıma sokulan bir imgeler, yorumlar ve yeniden inşalar çokluğunun kesişmesinin ve (La­tince anlamıyla) 'kirlenmesinin' sonucudur.
Pdf
Reklam
Nietzsche ile Heidegger gibi nihilist felsefeciler (ve aynca Dewey ile Wittgenstein gibi pragmacılar), varlığın zorunlu ola­rak dengeli, sabit ve sürekli olanla örtüşmesi gerekmediğini, aksine olayla, uzlaşmayla, diyalog ve yorumla uyuştuğunu tanıtlarken, bize postmodem dünyada salınma deneyimini (belki de en sonunda) insan olmanın yeni bir yolu için bir fır­sat olarak nasıl düşünebileceğimizi göstermeye çalışıyorlar.
Lehçelerin de bir dilbilgisi ve sözdizimi vardır ve aslında bunları yalnızca görünür hale geldiklerinde ve kendi itibarlarını kazandıklarında keşfeder­ler. Çeşitliliğe özgürlük tanınmasıyla birlikte, lehçeler 'kendi seslerini bulurlar', ortaya çıkarlar ve böylelikle de onaylanma için 'bir biçim alırlar'; bu duygusuz bir yakınlık göstermekten başka her şeydir.
Pdf
Dilthey'a göre, bir sanat yapıtıyla karşı karşıya gelmek (ya da aslmda tarihsel bilgiye ulaşmak), somut gündelik yaşantımızda içine gömüldüğümüzden farklı varoluş bi­çimlerini ve yaşam tarzlarını imgelemde deneyimlemektir. Yaşlandıkça hepimiz herhangi bir konuda uzmanlaşarak ve kendimizi belirli bir tanış, ilgi ve bilgi çevresiyle sınırlayarak yaşam ufuklarımızı daraltıyoruz. Estetik deneyim, bizi başka olanaklı dünyalara götürmekte ve içinde yaşamak zorunda olduğumuz 'gerçek' dünyanın olumsallığını ve göreliliğini kavramamızı sağlamaktadır.
Sayfa 18 - Say Yayınları (1. Basım)Kitabı okudu
Adomo, II. Dünya Savaşı sü­resince Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşadıklarından yola çıkarak (Max Horkheimer ile birlikte yazdığı) Aydınlanmanın Diyalektiği(The Dialectic of Enlightenment) ve Minima Moralia (Minima Moralia) gibi yapıtlarında radyonun (ve çok geçmeden televizyonun) toplumun genel bir türdeşleşmesine yol açacağı kestiriminde bulundu. Bu türdeşleşme, içinde ba­rındırdığı bir tür kötülük eğiliminden dolayı, zamanla George Orwell'ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört(Nineteen Eighty Four) adlı romanındaki 'Büyük Birader' gibi, sloganlan, (si­yasalın yanı sıra ticari) propagandayı ve kalıplaşmış dünya-görüşlerini yayarak yurttaşları üzerinde büyük bir denetim uygulayabilen diktatörlüklerin ve totaliter yönetimlerin ku­rulmasına olanak sağlayacak ve hatta bunları destekleyecekti. Bunun yerine, gerçekte, radyo, televizyon ve gazeteler -tekel­lerin ve büyük sermaye odaklarının tüm çabalarına rağmen- Weltanschauungen'ın, yani dünya görüşlerinin genel olarak patlayışının ve çoğalışının temel unsurları haline geldi.
Pdf
Reklam
Elias'a göre, modem uygarlaşma sü­reci iktidar ve güç kullanımının egemende, yani başlangıçta mutlak daha sonra anayasal olan Devlette toplanmasıyla baş­lar. Bundan dolayı ortak ruh hali kökten bir dönüşüme uğrar: Bütün toplumsal sınıfların tek tek bireyleri, egemenin lehine güçten feragat etmede başı çeken soyluların 'iyi huylarını içselleştirirler, tutkular artık eski çağlardaki denli güçlü ve gözle görülür değildir, varoluş canlılığını ve rengini yitirir, ama güvenliğe ve resmiyete kavuşur. Sürece burada da deneyim yoğunluğunun gittikçe azalması, bir tür tahliye ya da seyreltme eşlik eder.
Sayfa 56 - Say Yayınları (1. Basım)Kitabı okudu
Tarihi, İsa'nın doğduğu sıfır yılı dolaylarında düzenlenmiş olarak ve daha belirgin bir biçimde, "ilkeller"in ve "gelişmekte olan" ülkelerin dışında yer aldığı "merkez" den, yani uygarlığın mekânı Batı'dan halkların yaşamından bir olaylar dizisi olarak düşünüyoruz. 19. ve 20. yüzyılda felsefe, bu görüşlerin ideolojik niteliğini gözler önüne sererek tekdoğrultulu tarih düşüncesinin köktenci bir eleştirisine girişti. Nitekim Walter Benjamin, 1938 tarihli 'Tarih Felsefesi Üzerine Savlar" ("Theses on the Philosopohy of History") adlı kısa denemesinde tekdoğrultulu tarihin, egemen gruplar ve toplumsal sınıflarca inşa edilen geçmişin bir temsili olduğunu öne sürdü. O zaman, geçmişten aktarılan ne? Demek ki, gerçekleşen her şey değil, yalnızca uygun gibi görünenler. Sözgelimi, okulda savaşların tarihlerini, barış antlaşmalarını, hatta devrimleri öğrendiysek de, beslenme biçimlerindeki ya da cinsel tutumlardaki kökten değişimlerden ya da benzeri şeylerden bize asla bahsedilmedi. Tarih, zamanında iktidarı ele geçirmiş olan soyluların, egemenlerin ya da orta sınıfın önemsediği olayları anlatır. Yoksullar ve yaşamın "alt/ aşağı" kabul edilen boyutları, "tarihi yapmazlar"
Dilthey'a göre, bir sanat yapıtıyla karşı karşıya gelmek (ya da aslında tarihsel bilgiye ulaşmak), somut gündelik yaşantımızda içine gömüldüğümüzden farklı varoluş bi­çimlerini ve yaşam tarzlarını imgelemde deneyimlemektir. Yaşlandıkça hepimiz herhangi bir konuda uzmanlaşarak ve kendimizi belirli bir tanış, ilgi ve bilgi çevresiyle sınırlayarak yaşam ufuklarımızı daraltıyoruz. Estetik deneyim, bizi başka olanaklı dünyalara götürmekte ve içinde yaşamak zorunda olduğumuz 'gerçek' dünyanın olumsallığını ve göreliliğini kavramamızı sağlamaktadır.
Tarihi, İsa'nın doğduğu sıfır yılı dolaylarında dü­zenlenmiş olarak ve daha belirgin bir biçimde, "ilkeller"in ve "gelişmekte olan" ülkelerin dışında yer aldığı "merkez" den, yani uygarlığın mekânı Batı'dan halkların yaşamından bir olaylar dizisi olarak düşünüyoruz. 19. ve 20. yüzyılda felse­fe, bu görüşlerin ideolojik niteliğini gözler önüne sererek tek­ doğrultulu tarih düşüncesinin köktenci bir eleştirisine girişti. Nitekim Walter Benjamin, 1938 tarihli 'Tarih Felsefesi Üze­rine Savlar" ("Theses on the Philosopohy of History") adlı kısa denemesinde tekdoğrultulu tarihin, egemen gruplar ve toplumsal sınıflarca inşa edilen geçmişin bir temsili olduğu­nu öne sürdü. O zaman, geçmişten aktarılan ne? Demek ki, gerçekleşen her şey değil, yalnızca uygun gibi görünenler. Sözgelimi, okulda savaşların tarihlerini, barış antlaşmalarını, hatta devrimleri öğrendiysek de, beslenme biçimlerindeki ya da cinsel tutumlardaki kökten değişimlerden ya da benzeri şeylerden bize asla bahsedilmedi. Tarih, zamanında iktidarı ele geçirmiş olan soyluların, egemenlerin ya da orta sınıfın önemsediği olayları anlatır. Yoksullar ve yaşamın "alt/ aşağı" kabul edilen boyutları, "tarihi yapmazlar".
Pdf
Reklam
Tek bir tarih yoktur, yalnızca geçmişin farklı bakış açılarından yansıtılan imgeleri söz konusudur. Diğer bütün bakış açılarım birleşti­ rebilen nihai ya da kapsayıcı (sanat, edebiyat, savaş, cinsellik vb. tarihlerini kuşatan "Tarih" gibi) bir bakış açısının bulun­ duğunu düşünmek yanıltıcıdır.
Postmodern-Modern
Tarih, zamanında iktidarı ele geçirmiş olan soyluların, egemenlerin ya da orta sınıfın önemsediği olayları anlatır. Yoksullar ve yaşamın "alt/ aşağı" kabul edilen boyutları, "tarihi yapmazlar".
Sayfa 11 - Say YayınlarıKitabı okudu