Şehir Mektupları

Ahmet Rasim

Oldest Şehir Mektupları Quotes

You can find Oldest Şehir Mektupları quotes, oldest Şehir Mektupları book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
"Ah! Ne olurdu, bir kitap, romanlar güzeli bir sahife olsaydım da her gün beni okusaydın."
Sayfa 179Kitabı okudu
Yazarlar üzerine…
“Bir yazarı yalnızca hayatıyla, yani parantez içinde belirtilen doğum ve ölüm tarihiyle tanıyor olmak, o yazarın kültür dünyamıza katkılarını görmezden gelmek demektir...”
Reklam
ÖzTürkçe dilinde ÇORBA’nın tanımı…
“Kana kuvvet, göze fer, batına ciladır çorba, İllet-i cu’a deva, mahz-ı gıdadır, çorba. Sağlara, hastalara ayn-ı şifadır çorba, Ağniya dostu muhibb-i fukaradır, çorba, Hasılı hahiş ile ekle sezadır, çorba...” (Günümüz Türkçesine tercümesi: “Çorba, kana kuvvet, göze fer, karna ciladır, Açlık derdine devadır, gıdaların ta kendisidir. Sağlara, hastalara şifa olan çorba, Zenginlerin dostu ve fakirlerin sevgilisidir. Kısacası, istekle yenilmeye layıktır, çorba...”)
Sayfa 102Kitabı okudu
İstanbul’un en eski sakinleri: Kız & Galata Kulesi…
“Eskilerden kim kaldı İstanbul’da?, denildi mi, bir Kız Kulesi, bir de Galata Kulesi, diye cevap verirlerdi. Ne kadar doğrudur...”
Sayfa 152Kitabı okudu
Dilimiz hangi renktir?…
“- Eğer dilimiz için de bir renk yazman gerekseydi, ne diyecektin? Durdum. Sorduğu tuhaf ama önemliydi. Şaşırdım. Dile renk yakıştırılır mı? Mavi desem olmaz. Turuncu yakışmaz. Al, pembe, siyah; hiç alakası yok. En sonunda: - Ben yakışacak rengi bulamadım. Sizin aklınıza geliyor mu?, diye sordum. Güldü, dedi ki: - Ben buldum, ama sadece bir renk değil.. Renkler topluluğu. Renk de değil, birkaç rengin birleşmesinden olma ‘Mozaik’.. - Mozaik! Gerçekten çok uygun. Öyle ya; Arapça, Farsça, İtalyanca, hele bir de şimdilerde Fransızca ve Türkçe! Kıyamet...! - Evet. Dil büyüdükçe, yeni kelimelere muhtaçmış. Mesela, ‘tatlı’ kelimesi pek eski, kullanılamazmış. Onun yerine ‘nuşin’ kelimesi konulacakmış. Bundan sonra, ‘helva-yı nuşin, nuşin karpuz, nuşin renk, nuşin söz, nuşin dil’ denilecek...;))”
Sayfa 185Kitabı okudu
Reklam
''Muhterem okuyuculara! Şu aşağıdaki şeylere inanmayınız: İdare memurlarının kasada para yok deyişlerine, Gazetelerin birbirlerine atıp tutmalarına, Köprü memurlarının görmemezliğe gelmelerine, tramvayların yarım saatte Şişli'ye gideceklerine, Rumeli şimendiferlerinin ortalama hızını otuz kilometreye çıkaracaklarına. Şirket-i Hayriye'nin vapur tarifelerine, Gümrükçülerin bu sene de para kazanmadık demelerine....''
Sayfa 119
Gece, yıldızlı örtüsünü gökyüzüne serer sermez hatıra, yorulmuş zihinlere ferahlık ve sevinçten ibaret bir neşe hissi geliyor.
Sayfa 22 - Say YayınlarıKitabı okudu
Bir hocanın kıvrak zekasını hatırladım. Talebenin biri sorar: "Hoca efendi. Boğulanlar niye denizin üzerine çıkarlar?" Hoca bunun hikmetini birdenbire akledemez. O zeki talebeye ikna edici bir cevap vermek mecburiyetinde bulunduğu için der ki: "Çocuklar görsünler de ibret alsınlar diye." 
Sayfa 27 - Say YayınlarıKitabı okudu
Kredi veya itibar denilen şeye pek ziyade güvenmemeli. İnsan bir kere böyle alıştı mı ekseriya uğradığı zararı hissetmiyor. "Veresiye içen iki defa sarhoş olur" lafı boş yere söylenmemiştir.
Sayfa 58 - Say YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Şimdi ben ne yapayım? Cananıma sırrımı nasıl açayım? Çünkü işin müstesna tarafı var. Dilberim benim alakadan haberdar değil. Acaba ne yapsam? Herkesin bir tutumu, her tutumun bir kimsesi var, Kâğıthane'de arabasına mektup mu atsam? Hay hay! Pekiyi, ama mektubu nasıl yazayım? "Cânâ ey edası övgüye değer dilber, ey eşi benzeri olmayan nazlı güzel, cilveli bakışların bu bahtsız, bu aşkınızla perişan biçarenizi büyülüyor. Yemin ederim ki sizi seviyorum. Acınacak bir bendenizim. Harikulade güzelliğinizi seyretmeye muvaffak olduğum zaman köleniz olan kalbim ölüm derecesinde çarpıyor. Kapınızda köle, kul olayım. İltifatınız hayat verecektir, meleğim."
Sayfa 111 - Say YayınlarıKitabı okudu
Lebâleb yâsemendir bağ-zâr-ı aşkınız cânâ... Aşkımız sevgili için ağzına kadar yasemenle dolu bağdır...
Sayfa 118 - Say YayınlarıKitabı okudu
- Antuan, ne yiyeyim? Ne var? Antuan biraz düşündükten sonra: - Keklik, bakaca, yaban ördeği, levrek, mayonezli... Şey... - Keklik mi? Taze mi ama? - Daha bu sabah vurmuşlar. (Yalan) - Getir. Garson, arkasına döner dönmez mutfağın köşesinde soluğu alıyor: - Yarım tavuk, ala perdri. (Keklik usulü) Oradan kapınca, yallah müşteriye! Bir lokma: - Hayır, bu keklik değil. (Bununla birlikte, ben farkına varmadım da keklik diye yedim. Fark edebilene aşk olsun.)
Sayfa 19 - Akvaryum yayınevi
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.