Mevlânâ Celâleddîn-i Rumî ve ardından bıraktığı şaheserleri, âdeta bir dünya mirasıdır. Zirâ onun öğretisi, sadece Müslümanlar arasında değil, farklı inanç, ırk, renk ve ideolojilerde olumlu yankılar bulmuştur. Ölümünün üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen, bir dünya düşünürü ve filozofu olarak, eserleri ve fikriyâtı, güncelliğini ve tazeliğini korumaktadır. Bu hal, yerküre üzerinde çok az kişiye nasip olacak bir imtiyazdır. Ancak böyle bir ayrıcalığa sahip olan Mevlânâ'yı hamken yakan ve pişiren, sonunda kemâlâta/yetkinliğe ulaştıran Şems-i Tebrizî de unutulmamalıdır. Gizemli bir sûfî olan Şems'in olağandışı hayat serüveni ve nihâyetinde Mevlânâ'yla Konya'da vuslatı, ikiz ruhların ilk buluşmasıdır. Tek ruhta iki beden olan Mevlânâ ile Şems'in arasındaki muhabbet, dostluğun ötesinde bir 'dostluğa' bürünmüştür. Tâ ki Şems'in yitik hâle dönüşmesine kadar!