•Bugün önemli Türk Edebiyatı klasiklerinden biri olan Sergüzeşt’ten(Serüven,macera anlamına gelir) bahsedeceğim.Kitapta esaret ve kölelik konusu adeta o dönemde yaşıyormuşsunuz gibi hissettirecek kadar güzel işlenmiş.Dilber adlı Kafkasya’dan esir olarak getirilmiş halayıkın(köle) yaşamını,hissettiklerini ve imkansız aşkını okuyoruz.Kitap 86 sayfa ve fazlasıyla kısa ancak realizmin ilk örneklerinden olduğundan,Fransız Edebiyatı etkilerini,”sanat,sanat içindir .”anlayışını rahatlıkla görebiliyorsunuz.Kitabın dili sadeleştirilmesine rağmen bana yine de ağır geldi çünkü bazı cümleler neredeyse virgül bile olmadan yarım sayfayı kaplıyordu.Bazen cümleleri 5-10 kez okusam da anlayamadım.Ancak asıl anlatılan acıklı hikayeden bir şeyler kaptığımı düşünüyorum.Sessiz,sakin bir ortamda ve boş kafayla rahat okuyabileceğiniz bir kitap.Fakat aynı yazardan Küçük Şeyler’i kesinlikle daha çok beğenmiştim.
•
•
•
Ağlamak uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son gücün çığlığır. Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o gücün de yok olduğu zamanlardır ki, onun yerine geçen etkili sessizlik, en şiddetli acının yarattığı göz yaşlarından daha yakıcıdır.
•“Çekinme!
Kimseler işitmez.
Korkma!
Bu ağaçlar, çiçekler sır taşırlar.
İnsan değil ki, ihanet etsinler.”
•Olsun. Gönül sevgiye karşı her zaman çocuktur.
•Kalp susunca insanı toprağın altına koyuyorlar