Bunun yanında İslam kelamında Şerhu’l‐Akâid kesinlikle son kitap olarak görülmemeli, mutlaka ondan sonra Mevakıf, Şerhu’l‐Mevâkıf veya bu ayarda kitaplardan biri tedris edilmelidir
Sıkıntı sebebi olmas ise bazen Taftâzânî’nin metne bağlı kalmak ya da kitabın hacmini gözetmek sebebiyle kendi görüşünü tam olarak açıklayamaması, metinde geçen görüşü gereği gibi işleyememesinden kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan zaman zaman kitapta bir karışıklık ve bazı konularda bir çözümsüzlük olduğu görülmektedir. Bu sıkıntının aşılması için, ilgili konular, metnini de şerhini de bizzat Taftâzânî’nin kaleme aldığı Şerhu’l Mekâsıd’dan mütalaa edilmelidir. Yoksa bu konularda sadece Şerhu’l‐Akâid’le iktifa etmek ne Taftâzânî’nin görüşünü ne de en doğru görüşü tespit sadedinde sıhhatli bir yol değildir.
Haricîlerin bidati Kuran‐ı Kerim'i yanlış yorumlamaktan ileri gelmiştir. İlk Haricîler; Kuran okuyan, fakat fıkıh bilmeyen, ayet ve hadislere bütüncül yaklaşamayan, murad‐ı ilahîyi anlamanın asgarî usul şartlarını düşünemeyen bedevî karakterli kimselerdi.
Haricîler, halife de olsa, bir siyasî hâkim istemezlerdi. Hz. Osman ile Hz. Ali'den teberrî ederler, nikâhı ancak bu şartlarda sahih görürlerdi. Haricîler kendi yaşadıkları toprakları Dar‐ı iman, Dar‐ı hicret sayar, Müslümanların yaşadıkları İslam topraklarını Dar‐ı harp görürlerdi. Fırsat buldukça halifeye karşı ayaklanır, idealleri uğruna Müslümanların kanlarını döküp, mallarını yağmalamaktan çekinmezlerdi.
Bidat, ayet, hadis ve icmaya aykırı olarak Asr‐ı saadetten sonra ortaya çıkan fikir ve uygulamalardır. Ehl‐i Bidat veya Bidatçi fırkalar, Allah Resulü ve Sahabe’den nakledilmeyen ve temel İslamî kaynaklara aykırı fikir ve görüşleri benimseyen kimseler demektir. Mesela Haricîlik bidatçi fırkalarındandır. Büyük günah işleyen kimsenin kâfir olduğu yönündeki fikirleri Asr‐ı saadet’ten sonra ortaya çıkmış, ayet ve hadislerde temeli bulunmayan aykırı bir fikirdir.
İslam fikir dünyasında Bidatçı fırkalar başlıca şunlardır: Hariciye, Şîa, Mutezile, Haşeviyye, Mürcie ve Filozoflar.
Günümüzde herhangi bir dinî mesuliyeti yerine getirmediği halde “kalbim temiz” veya “benim kimseye bir kötülüğüm yok” diyerek kendilerini eksiksiz birer Müslüman olarak gören insanlar, teorik olarak değilse de pratikte mürcie geleneğini yaşatanlar olarak kabul edilebilir.
Şîîlik Hz. Ali ve Ehl‐i Beyt imamlarının şahsiyetleri üzerine kurulu bir fırkadır ve bunların Hz. Ali'ye bakışları itibariyle üç sınıf oldukları belirtilir: Mufaddıla, Sâbbe ve Müellihe. Mufaddıla, Hz. Ali'yi diğer sahabeden üstün gören fakat diğer sahabilere hürmet eden Şîîler. Sâbbe, Ashab‐ı kiram’a hakaret eden ve onlardan teberrî edenlerdir. Şîa’nın en yaygın kolu bunlardır ve çoğunluk Şîa fırkaları bu koldan çıkmıştır. Şîa’nın bu koluna göre Hz. Ali'ye muhabbet beslemek için ona cephe alan sahabîleri tahkir ve ta'n etmek gerekir. Müellihe, Hz. Ali'yi ilah kabul eden Şîîlerdir ki, bunlar Yahudi dönmesi zındık İbn‐i Sebe'nin taraftarlarıdır.