Şeriat ve Hakikat Tasavvufun Teşekkül Süreci

Hacı Bayram Başer

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Tirmizi'ye göre kötü davranışların kaynağı olarak nefs en çok kibir duygusundan güç alır. Şöyle der: Günahlar, dünya sevgisi ve üstünlük arzusu kalbi ele geçirdiğinde kibir nefsin, nefs ise kalbin yöneticisi olur. Kalp, aslında sadrın yöneticisidir ancak dünya sevgisi sadra girdiği zaman nefs kalbe baskın gelir ve sadrın yöneticisi olur. Bundan sonra marifet, akıl, amel gibi şeylerin ne faydası olabilir. Bunlar sadece dilde kalmıştır.37 Tirmizi nefsin bu güce ulaşmasını temin eden çeşitli erdemsizliklerden bahsetmekle beraber bunların hepsini neticeleri bakımından “haz” kavramında bir araya toplar. Ona göre insanın davranışlarına yön veren iki türlü haz vardır: övülen ve yerilen haz. Övülen haz, ilahi haz iken yerilen haz nefsani olandır ki, Tirmizi'nin Riyâzetü'n-nefs adlı eseri bu ana fikir üzerine kuruludur. Tirmizi'ye göre nefsin bu gücüne kaışılık kalp de ayni oranda insani iyi davranmaya sevk edecek imkana sahiptir. ***** 37 Tirmizi, Âdâbü'l-müridin, 10-11. Tirmizi Hatmü'l-evliyâ'da kalp ve nefs arasındaki bu çekişmeyi anlatırken aynı zamanda “vesvese” kavramına da atıf yapar ve insanın nefsin hâkimiyeti altındayken doğru bilgiye ulaşmasının mümkün olmadığına işaret eder. Tirmizi şöyle der: “Kalp tevhidin, nefs ise arzuların kabıdır. Sadr ise kalbin ve nefsin alanıdır. Bunların her birinin sadra açılan kapıları vardır. Nefs sadrda kalbe gelen her şeye ortaktır. Nefs, şehvetle perdelendiği müddetçe kişi onun bu ortaklıktan kendisine düşen payı alabilmesi için kalbe fısıldamalarından kurtulmuş sayılmaz.” (Tirmizi, Veliliğin Sonu, 123)
Sayfa 123Kitabı okudu
Muhâsibi nefsi kimi zaman, kalbin eylemlerini ifsat eden, ona tuzak kuran ve şeytandan daha tehlikeli bir düşman olarak niteler. Bu nitelemeler ilk süfilerin nefsi nasıl anladıkları hakkında ipucu verebilir. Çünkü süfiler arasında şeytan ve nefsi özdeş gören söylemlere rastlandığı gibi bunları müstakil varlıklar olarak ele alan görüşler de vardır. Yine de bu tür ifadeler çeşitli betimlemelerden ibarettir ve nefsin mahiyeti hakkında yeterince fikir vermekten uzaktır. Muhâsibi nefsin, kötülüğün kaynaklarından biri olduğunu analiz etmez, fakat açıklamaları insanın mahiyetine dair düşüncelerini ele verir. Muhâsibi'ye göre insan, ruh, beden ve nefsten müteşekkil bir varlıktır. Ruh insanın iyi, nefs ise kötü yönüdür. Nefs ruha ve akla tâbi kılınarak eğitilirse iyiye yönelebilir. Muhâsibi'ye göre tasavvufun başı sayılan “nefsi bilmek”, nefsin, kötü düşünce ve eylemlerimizin kaynağı olduğunu bilmekle sınırlıdır. Bu anlayış zorunlu olarak riyâzet ve mücâhede usullerinin gerekçesini oluşturur.
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
Ahlak yetkinleştikçe insanın idrak gücü de aynı oranda yetkinleşir. Şu ifadesi bunun en açık örneğidir: “Allah korkusu, Allah'a, emirlerine, vaad ve vaidine kesin inanç, dini ve fıkhi basiretle bir araya geldiğinde insanın düşünme yetisi yetkinleşir.”(Muhasibi)
Serrâc, “Allah'ın kullarına farz kıldığı ilk şey nedir?” sorusuna Ebü Hüseyin en-Nüri'nin “marifettir” cevabını verdiğini aktarır. Ebü Hüseyin en-Nüri bu cevabı verirken İbn Abbâs'ın “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” (ez-Zâriyât Süresi, 51/56) âyetindeki “ibadet etsinler” ifadesini “beni tanısınlar” (marifet) şeklinde tefsir etmesine atıf yapar.180 O halde süfilere göre insanın yükümlü olduğu ilk şey Allah'ı bilmektir (marifetullah). Bu durumda âbid, ancak ve ancak ârif olan kişidir. Başka bir deyişle marifet, kategorik olarak ibadet diye nitelediğimiz namaz, oruç, zekât gibi eylemlerin hepsini önceleyen ve onların varlık sebebi olan nihai gayeye dönüşmekte ve tasavvufun maksadı da marifete erişmek anlamında kulluğu gerçekleştirmek şeklinde ifadesini bulmaktadır.181
Sayfa 175Kitabı okudu
Nefsin insanın kötü davranışlarının kaynağı olduğunda bütün mutasavvıflar görüş birliği içindeydi. Hucviri nefs hakkında farklı görüşler bulunsa bile onun, kötülüğün kaynağı olduğu hususunda süfilerin ittifakından söz eder.? Bununla beraber süfiler hicri ikinci yüzyıldan itibaren bu söylemi daha fazla dile getirmişler ve nefs üzerindeki herhangi bir teorik araştırmayı bile nefsi eğitmenin önündeki bir engel saymışlardı. Kuşeyri, Sülemi, Hucviri ve Ebü Nuaym'ın genellikle “ilk tabaka” ya da “selef” olarak adlandırdıkları zâhid ve süfilerden naklettikleri ifadeler, bu dönemde nefsin kötülüğü, onu kalbe, akla ya da ruha tâbi kılmanın gerekliliği ve şeytanla birlikte en büyük “düşman” olduğu düşüncesinin önemli bir yer tuttuğunu gösterir.
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.