Osmanlı,Türkiye,Dünya

Sermaye Birikirken

Oya Köymen

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Radikal ve Marksist Eleştiriler
Kapitalistin gücü ve otoritesi karşısında işçi güçsüzdür, çünkü başka seçeneği yoktur. İşverenin gücü/iktidarı yalnızca işleriyle sınırlı olmayıp bütün topluma ve devlete uzanır.
Kapitalizmdeki gibi özel mülkiyetin bulunmadığı bu sistemde, koşullu ve hiyerarşik bir toprak mülkiyeti vardı. Ülkenin sahibi sayılan kral, belirli koşullar karşılığında (savaş zamanı kralın ordusuna kendi askerleriyle katılmak gibi) toprağın kullanım hakkını soylulara verir; onlar da benzer koşullarda daha alt soylulara verir ve nihayet üretici-serflere kadar bu zincir sürerdi. Krala ve bir üst soylu gruba karşı yükümlülükler yerine getirilmediği zaman topraklar geri alınabiliyordu. Feodal mülkiyet, karşılıklı hak ve görevlere dayanıyordu. Serflere, ailesini geçindirebilecek kadar toprağın kullanım hakkını veren soylunun beklediği görevler şöyleydi: Haftanın belirli günlerinden lordununun toprağında çalışması ve verilen diğer görevleri yapması, bütün özel aile işlerinde lordundan izin alması ve onun uygun gördüğü vergileri vermesi gerekiyordu. Lordun, serfi yargılama hakkı vardı. Köleden farkı, lordun serfi ailesinden ayırıp, satamaması ve serf görevlerini yaptığı sürece toprağından atamamasıydı. Serfin geçimlik toprağının kullanım hakkı çocuklarına geçerdi.
Reklam
Ama bu arada [1960'larda] 1950'lerin kalkınma söylemindeki parlamenter demokrasi gibi ABD siyasi değerlerinin "ihracı" konusu bir yana bırakılıp "kalkınma için güçlü devlet" önerisi ortaya çıktı. Güçlü devletten kastedilen Fukuyama'nın açıkça belirttiği gibi diktatörlüktü. Çünkü bir Batı kurumu olan parlamenter demokrasi kimi azgelişmiş ülkede Batı'daki gibi işlemiyordu. "Hem kapitalist büyümeye, hem de zaman içinde istikrarlı bir demokrasinin oluşmasına izin veren toplumsal ilişkileri, modernleşmeci bir diktatörlük, ilkesel olarak demokrasiden çok daha kolay yaratabilir."
Sayfa 207Kitabı okudu
İngiltere'de 16. yüzyıldan başlayarak gelişen önemli iktisadi ve toplumsal süreçlerin etkisini siyaset alanında da görüyoruz. Kralın mutlak egemenliği, istediği zaman koyduğu vergiler ve bazı gruplara tanıdığı ayrıcalıklar, kapitalist gelişmeyi engellemeye başlamıştı. Sanayici, tüccar, özgür köylü ve zanaatkarlar siyasi iktidarda söz sahibi olmak, parlamentonun kralın danışma meclisi niteliğinden çıkarılıp, uygulamalarını da sınırlayabilecek etkin bir meclis olmasını istiyorlardı. 1642'de kralcılar ile parlamentocular arasında iç savaş başladı. Soylu feodal toprak sahipleri ile imtiyazlı Londra tüccarı kralın tarafındaydı. 1646'da kralcılar yenildi ve 1649'de I. Charles asıldı. Epey bir karışıklık döneminden sonra 1657'de anayasal monarşi kuruldu ve parlamento, kralı seçmeye başladı. Kralın bütçesi ile kamu harcamaları bütçesi birbirinden ayrıldı ve kralın bütçesi parlamentoda onaylanmaya başlandı. Bu uygulamanın süreklilik kazandığı 1688, İngiliz tarihinde "Kansız Devrim" olarak anılır. Çünkü bu tarihten başlayarak soylu toprak sahipleri ile burjuvazinin ittifakı söz konusudur. Bundan sonra ticaret ve sanayinin gelişmesini engelleyen pek çok feodal yasa ve kısıtlama yavaş yavaş kaldırıldı. 1830'lardan başlayarak seçim reformları yapıldı ve ilk kez 1867 reformundan sonra sanayici ve tüccar temsilcileri doğrudan hükümette görev alabildi.
Sayfa 160Kitabı okudu
Liberalizmin öncülerinden olan İngiliz düşünürü John Locke 17. yüzyılda toprakları kapatma hareketini şöyle savunur. İnsanların toprağı verimli kılması kutsal bir görevdir. Örneğin, İngiltere'deki verimli hale getirilmiş toprak ile Amerika yerlilerinin doğal halde bıraktığı toprağın değeri karşılaştırıldığında tabii ki, İngiltere'deki topraklar daha değerliydi. Bu nedenle toprağın verimli duruma getirilmesi için Amerika yerlilerinin ya da ortaçağ serflerinin kullandığı topraklara el konulabilirdi. İnsanların doğuştan eşit olduğuna inanan Locke, toprağın verimli hale getirilmesi sırasında ortaya çıkan eşitsizlikleri makul kabul eder. Mutlak özel mülkiyet ve sermaye birikiminin, kişinin emek sarf ederek, verimliliği artırmasının bir sonucu olduğunu söyler. Bu açıklamada, toprağın niçin üretici köylülerin de işin içine katılarak verimli duruma getirilemeyeceği yoktur. Açıkça söylenmese de toprak ancak özel mülk haline geldikten sonra mülk sahibinin verimlilikle ilgileneceği varsayımı yapılır.
Sayfa 158Kitabı okudu
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.