Orhan Pamuk’un genel olarak kalemine hayranım… Onun karakter analizleri, çevre tasvirleri ve çoğu kişinin düşündüğü aksine tarafsız tutumu, karakterleri yargılamak için değil de onları anlamak amacıyla kullandığı kalemi beni tesiri altına alıyor. ‘Sessiz Ev’ romanında aslında bir aile sıcaklığını yakaladım ben. Babaannelerini ziyarete gelen Faruk, Nilgün ve Metin’den başlayan roman aslında geçmiş, gelecek ve şimdiyi birleştiren bir dönüm noktası. Kitabın farklı karakterlerin ağzından, farklı açılardan anlatılan bölümlerden oluşuyor olması da başta dediğim gibi, Pamuk’un o karakterleri yargılamak için değil de anlamak için olan tutumunu kanıtlıyor gibi…Kitap; dönemin politik olaylarını, çağın umutsuzluğu içinde araştırma yapmaya çalışan bir tarihçiyi, çok zorlu yaşamından sonra hayata tutunmaya çalışan bir cüceyi ve daha birçok farklı karakterlerin üzerinde durmuşken, babaanneleri olan Fatma karakterinin öne çıkması ve onun etrafında anlatımın sağlanıyor olması beni daha çok mutlu etti. Romandaki ‘Fatma’ karakterini daha çok tanımak ve Orhan Bey’in her şeyiyle bu karakteri okura sunmasını dilerdim… Sevgili Pamuk da bunu tahmin etmiş olacak ki, “Hayata, o bir seferlik araba yolculuğuna, bitince yeniden başlayamazsın, ama elinde bir kitap varsa, ne kadar karışık ve anlaşılmaz olursa olsun o kitap, bittiği zaman, anlaşılmaz olan şeyi ve hayatı yeniden anlayabilmek için istersen başa dönüp biten kitabı yeniden okuyabilirsin, değil mi Fatma?“ diye bitirmiş canım kitabını. Pamuk’un diline ve kalemine hayran herkese önerimdir bu kitap…