Gitmekle iyi ettin, Arthur Rimbaud! İyi ettin dostluğa, düşmanlığa, Parisli ozanların budalalıklarına, Ardenli biraz kaçık ailenin kısır arı vızıltısına boyun eğmeyen onsekiz yılını enginin yellerine saçmakla, mevsimsiz giyotinlerinin bıçağı altında atmakla. Hayvanların cehennemi, düzenbazların alışverişi ve sıradan adamların merhabası uğruna tembellerin bulvarını, sidik-sazlı kahveleri bırakışında haklıydın. Beden ve ruhun bu saçma atılımı, havaya uçurarak hedefini bulan top güllesi, işte bunlardır yaşamı bir erkeğin! Çocukluktan çıkar çıkmaz, sonsuza dek kişioğlunu boğazlayamaz insan. Volkanlar pek az yer değiştirirlerse de, lavları dünyanın büyük boşluğunu bir baştan bir başa dolaşır ve yaralarında türkü söyleyen erdemler getirir ona. Gitmekle iyi ettin, Arthur Rimbaud! Olası mutluluğa kanıtsız inanabilecek birkaç kişiyiz, senin yanında.
Geniş kanatlı keçisağan, dönen ve sevincini haykıran evin çevresinde. Böyledir yürek.
Yıldırımı kurutur. Tohum saçar dingin gökyüzüne. Yırtılır yere değerse.
Sen bana göründüğünde gözde kayası üzerinde türkü söylüyordu yaz, sessizlik, sevgi, hüzünlü özgürlük, uzun mavi küreği ayaklarımızla eğlenen denizden daha deniz olan bizden uzakta türkü söylüyordu yaz. Türkü söylüyordu yaz ve yüreğin yüzüyordu ondan uzaklarda. Kucaklıyordum gözüpekliğini ve şaşkınlığını duyuyordum. Yol, evlerimizi taşıyan eller için öldürücü erdemlerin yelken açtığı yüksek köpük tepelerine doğru uzanan dalgaların saltıklığı boyunca. Yıllar geçti. Fırtınalar öldü. Çekip gitti dünya. Yüreğinin beni artik tam olarak farketmemesinden acı çekiyordum. Seviyordum seni. Yüz yoksunluğunda ve mutluluk boşluğumda. Seviyordum seni, tepeden tırnağa değişerek, sana yürekten bağlı.
Sarsılmak gerek büyümek için.
Bugün halkım egemen oluyor surlara,
Güneşin bana beşik olarak seçtiği.
Saklıyorum yürek sözcüğünün bağladığı çifti yol gösteriyorum
Sönmüş olduğunu anlasalardı dünyanın
Kaygılarını giderirdim bir kraliçe olarak.
Aşkım var benim kentin sokaklarında.
Önemi yok nereye gittiğinin bölünmüş zamanda.
Aşkım değil artık, dileyen konuşabilir onunla.
Anımsamıyor artık, kim sevdi onu eksiksiz ve düşmesin diye kim aydınlatır onu uzaktan?
Hüzünlüdür aşkım
İçten bağlıdır çünkü
Sorguya çekmez unutkanlığını kimsenin
Dökülmez ağızdan düşmesi gibi cepten bir gazetenin
Birleştiricisi değildir burgaçlanan sıkıntının
Çekilmez yarımadanın dalgakıranına karamsarlık taslamak için
Hüzünlüdür aşkım
Çünkü aşkın kargışlı huyundandır hüzünlü olmak
Işık gibi
Mutluluk da hüzünlüdür
...Çocukluktan çıkar çıkmaz sonsuza dek kişioğlunu boğazlayamaz insan. Volkanlar pek az yer değiştirdilerse de lavları dünyanın bütün boşluğunu bir baştan bir başa dolaşır ve yaralarında türkü söyleyen erdemler getirir ona.
Gitmekle iyi ettin Arthur Rimbaud! Olası mutluluğa kayıtsız inanabilecek birkaç kişiyiz senin yanında.
Yumruklar sıkılı
Gözlerde yaş
Hayat,
Dişler kırık
Beni azarlayan, paylayan, alay eden
Ben ağustos ürünü geçkin başak
Güneşin tacında
Bir güneş görüyorum
Sidiğinde boğuluyorum.
Yıllar geçti. Fırtınalar öldü. Çekip gitti dünya. Yüreğinin beni artık tam olarak farketmemesinden acı çekiyordum. Seviyordum seni. Yüz yoksunluğunda ve mutluluk boşluğumda. Seviyordum seni, tepeden tırnağa değişerek, sana yürekten bağlı.