Kolumdaki hesap makineli saatime bakarak “ Pardon! Saatiniz kaç?” demişti. Saatim 8.15’i gösteriyordu. Zamanın seyrekliğinin bir gereği yoktu. Yirmi geçelerde inecekti zaten. Sesini içimin kayıt cihazı hafızasına almıştı. Bütün seslerde artık onun da notası olacaktı.