Necip Fazıl Kısakürek'in dediği gibi, ön tarafı bir perdeyle açılır kapanır bir "mik'ab-küp" içinde hayatı yakalamak... Kapana kıstırır gibi... Tiyatro budur!.. Aslında zamandan başka başka bir şey olmayan hayatı, hangi mekân içinde akarsa aksın, onu belli başlı anlarıyla, üstüne böyle bir "mik'ab-ağ" atarak tutabiliriz. [...] Zaten her hâdisenin üstünde, ressamın kurşun kalemiyle çizip sonradan sildiği bölüm çizgileri gibi, böyle görünmez bir mik'ab vardır... Onu görünür hâle getirmek, içindeki hâdiseyi tutmaktır... Kemmiyet sürüsünden çıkarmak, silinmekten kurtarmak, süzmek, özleştirmek... İşte tiyatro, her vakit farkında olmadan giydirdiğimiz şeffaf mik'abın bütün hayat külâh gibi geçmiş ve içtimâî müessese hâlinde billurlaşmış tâ kendisi... O, içinde hayatı öğüttüğü, ön tarafı açılır kapanır mik'abın esrarlı dört köşesiyle, açıkta, göz plânında... Rüyâ maddeye aktarılmışçasına!.."
Necip Fazıl Kısakürek: 1934 yılında, 27 yaşında, büyük bir velîden aldığım ilhâm ve peşinden geçirdiğim ölüm ve cinnetten aşırı ruhî buhran, bana yeni bir devir açmış, her zaman ruhî sahada gezinmiş olan sanatımı yüzde yüz Allah'a bağlamış ve beni fildişi kuleden çıkararak cemiyet meydanına, agoraya atmıştı... 1936'da çıkardığım AĞAÇ mecmuası bu hâlin ilk semeresidir..."
Necip Fazıl Kısakürek: "Umulur ki, 15.İslâm Asrının yenileyicisi, İslâm'da estetik plânı başa alsın... Zira güzellik, hesap ve kitap sordurmadan yakalayıcı, zapt ve fethedicidir!..."
Anlamak lâzım!.. Anlaşılıyorsa, tatbik ve ürün hâlinde tezahürler lâzım!.."
Necip Fazıl Kısakürek: "Tekerlek, nasıl bitmeyen mesafeler üzerinde sonsuz bir dönüşse, tiyatro da durmayan zamanın mik'ab biçimi bir kavanoz içinde bütün madde ve hareket kadrosuyla dondurulması... İster derinliğine doğru insan, ister bu insanla beraber sığlığına doğru cemiyet davasında, gayeli ve gayesiz, fakat kelime ve hareketlerin mimarı her sanatkâra imparatorluk tacı tiyatrodadır. Hele yeni insanla beraber cemiyet yoğurucu, fikirci ve aksiyoncu sanatkâr, o pınardan başka hiçbir kaynakta susuzluğunu gideremez... Tez'in lâf olmaktan çıkıp büyü olduğu yer, işte o esrarlı dört köşe..."
-Tiyatroya ne şairâne bir bakış!..
Necip Fazıl Kısakürek'in "Sanatı üzerine düşünmeyen şair, kuyruğuna basılınca inleyen hayvancıktan farksız... Şair ne yaptığının yanısıra, niçin ve nasıl yaptığının ilmine muhtaç, bir tılsım ustasıdır."
Sözünün tatbikine dair, "şair, dilin imkânları içinde yeni bir dil kurucusudur" ilk eşik olarak belirttik. Şair, sanatlı bir mimarî yapı kurucusu ve malzemesi de kelimeler olduğuna göre, dil bahsinden pay almaması ve onun önüne düşmemesi beklenemez.