Sevinç dolu melek, acı nedir bilir misin,
Utancı, hıçkırıkları, can sıkıntısını
Bu korkunç gecelerin ağır dalgalarını?
Buruşan yapraklar gibi ezilir için
İyilik dolu melek, bilir misin hıncı sen
Gözyaşlarını, sıkılan yumruğu karanlıkta?
Gün olur öç ateşten çağrısını çalar da
Verir ya düşüncelere hani çekidüzen?
Sağlık dolu melek, Sıtma nedir bilir misin,
Loş hastanelerin koskoca duvarlarınca
Sürgünler gibi başını alıp giderdin ya
Hani korkuyla düşüp ardına güneşlerin?
Yatağımız olacak, hafif kokuyla dolu,
divanımız olacak, bir mezar gibi derin;
bizim için açılmış, en güzel iklimlerin
o garip çiçekleri süsleyecek konsolu.
Son sıcaklıklarını sarfedecek hovarda,
birer ulu meşale olacak kalblerimiz;
çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz
ikimizin ruhunda, o ikiz aynalarda.
Pembe, lâhuti mavi bir akşam saatinde,
veda'la dolu, uzun bir hıçkırık halinde
yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri;
Nihayet kapıları biraz aralıyarak,
sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak
buğulu aynaları ve ölmüş alevleri.
O 'mestinaz' güzelliğini boştur aramak,
Sevgili vücudundan, kalbinden başka yerde,
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler,
Dipsiz bir uçurumdan tekrar doğacak mıdır?
Derdim: yeter, sakin ol, dinlen, biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülere sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten kimine gam.
Söyle, anlaşılmaz adam,
Kimi seversin en çok,
Güzelliği mi?
-Tanrısal ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.
Peki, neyi seversin öyleyse sen, olağanüstü yabancı
--Bulutları severim...işte şu...geçip giden bulutları...