Portreler

Silik Fotoğraflar

M. Orhan Okay

Silik Fotoğraflar Sözleri ve Alıntıları

Silik Fotoğraflar sözleri ve alıntılarını, Silik Fotoğraflar kitap alıntılarını, Silik Fotoğraflar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
ah ah..
İnsanımız fert olarak vefalıdır, yahut öyle biliriz ama, millet olarak, toplum olarak da vefalı mıyız, orası biraz şüpheli. Öyle olsaydı memleketine, milletine bunca hizmet etmiş, eser bırakmış nice insanımızın doğduğu, yaşadığı evler, yazdığı eserler kaybolur, hatta kabir taşları bile çalınır mıydı? Son yıllarda kalabalıklar kimlerin ardından koşuyorlar dikkat ediyor musunuz? Siyaset büyükleri, futbolcular ve sahne şarkıcıları. Ya ömrünü iğneyle kuyu kazar gibi bir doğruyu, bir iyiyi, bir güzeli yüceltmek için hem de çok defa karşılıksız, hasbi olarak harcayan insanları ne kadar az hatırlar olduk. Bazan öğrencilerime böyle unutulmuş, ama bence mühim bir insanın hayat hikâyesini konu olarak, tez konusu olarak verirken acaba kaç kişinin dikkatini çekecek de okunacak diye ne kadar endişe etmişimdir.
Sayfa 199 - Dergah, 2017
İkinci Dünya Savaşı Sonrası Almanya Bir Türk talebe Gözünden (1954)
İkinci Dünya Savaşı'ndan mağlup ve yıkılarak çıkmış adeta yeniden doğmakta olan Almanya'sı hakkında dikkate değer gözlemlerini yazıyordu. Henüz hiçbir Türk işçisinin bulunmadığı Almanya'da demokrasi, seçimler, partiler, bir milletin yeniden dirilme iradesi, üniversite hayatı ve kendi projeleri üzerine. O sırada 21 yaşında olan Şinasi'nin (Tekin) bu mektubundan bazı satırlarını buraya almak isterim: "Amerikalıları taklit hastalığına aşağı tabaka tutulmuş, aklı başında ciddi kişiler bu hastalığa karşı çok kuvvetli Yani aydın kişiler... Üstün ırk iddiaları! Ne diyeyim? Bir insan fevkalade bir şey yaparsa elbet insani zaaflara kapılır, kendisini över. Azizim bu millet yoktan mucize yaratıyor. Övünmek onun hakkıdır. Bir şartla: Başkalarını küçümsememek, onlara hakaret etmemek! Hitler Almanyasında olduğu gibi" "Harbin bitiminden 9 yıl geçmesine rağmen harabelere dönmüş şehirler var. Berlin! Gözün görebildiği kadar yıkıntı, gece gündüz, söz gelimi değil, kendi gözlerimle gördüm işçilerin ışık altında çalıştıklarını."
Sayfa 188Kitabı okudu
Reklam
Ebu Hanife birgün bir öğrencisiyle Bağdat sokaklarında dolaşırken, bir kenarda oynayan iki çocuktan biri diğerine İmam'ı göstererek demiş ki: "Bak bu amca var ya! O geceleri hiç uyumaz, hep okur ve ibâdet edermiş." Bunu işiten İmam-ı Azam talebesine dönmüş ve "Bak" demiş, "Ya Ebâ Yusuf, insanlar bizi nasıl görmek istiyor? Öyleyse onların gör mek istedikleri gibi olalım."
Sayfa 302Kitabı okudu
Hocam Nurettin Topçu bana yazdığı mektubunda şöyle diyordu; "Sana yüreğini sızlatacak bir haber vereceğim. Rahmi Eray'ı kaybettik. Âni olarak bir kalb damarının tıkanmasıyla vefat etti. Yüreğimiz yandı... Şu vefasız hayatta ye'sin, derdin, cefanın da safası yok. Hem Allah'tan başkasının gerçek var olmadığı bu âlemde neye küsüp neye yanalım?"
... Nihad Sami'nin (Banarlı) babası İlyas Sami, Birinci Dünya ve İstiklâl Savaşı yıllarında Trabzon'da Pontus devletinin kurulmasını engelleyecek mücadeleler yapmış, o da babası gibi (Emin Hilmi Efendi) şair olmakla beraber divan tarzından ziyade Namık Kemâl'in izinden gitmiş. "Gelin ey ehl-i vatan biz yeniden nâm alalım Dâr-ı ukbâya şehadetle gidip kâm alalım" mısraları da bu vatanperver babanındır. Nihad Sami Bey kendi ifadesiyle bu mutasavvıf divan şairi dedenin torunu ve hamiyyetli mülkiye amiri ve vatan şairi bir babanın oğludur. Onun da aruz ve heceyle yazılmış şiirleri vardır.
Sayfa 150Kitabı okudu
(Nurettin Topçu) Akademik unvanını da hiçbir zaman kullanmadı. Kartvizitlerine, mektup başlıklarına sadece şu iki kelimelik sıfatını koydurmuştu: Felsefe Muallimi. Bütün hayatı boyunca öğretmen olmanın zevkini hiçbir şeyle değiştirmemişti.
Sayfa 26 - DergahKitabı okudu
Reklam
Kaderin etrafımızda nasıl bir ağ ördüğünü bilemiyoruz ki.
“Hayat ne kadar kısadır. Onu asıl kısaltan kendimizin ve etrafımızdakilerin ölümüne hazır olmayışımızdır. Kader bize yakınlarımızın yavaş yavaş göçünü göstererek ölümü, o büyük hakikati hatırlatır.”
Milli Marş Şairinin Dostu-Hasan Basri Çantay
Basri Bey, Ankara'da Tâceddin Dergâhı'nda Akif'in etrafinda toplanan sohbet meclisinin baş müdavimlerinden biri olmuş. O kadar ki, Mehmed Akif Bursa'nın işgali üzerine yazdığı meşhur "Bülbül" şiirini "Basri Bey oğlumuza" ibaresiyle kendisine ithaf etmiştir. Biz Basri Bey'i ziyaret ettiğimiz zaman ondan, Akif hakkında büyük bir kitap hazırlamış olduğu, çalışmalarının epey tamamlandığı ve yakında yayınlayacağı müjdesini almıştık. Aslında Âkif'in ölümü üzerine hemen çıkarmayı düşünmüş; fakat sonra "zülf-i yâre dokunacak" taraflarından dolayı çekinmiş. 1950'li yılların demokrasiye yeni yeni ısınan atmosferi de, demek hocaya kâfi görünmemişti ki Akifnâme'nin yayını Basri Hoca'nın ölümünden ancak iki sene sonra gerçekleşebildi. Verilen bilgi ve hatıralar bakımından muhakkak çok zengin ve değerli olan Akifnâme'ye şimdi bakıyorum da pek de o kadar "zülf-i yâre dokunur" bir şey yok. Belki kendisine göre var olanları hayatının son zamanlarında kendisi çıkardı. Belki de bize bazı şeylerin yazılması bugün çok kolay geliyor, onların yaşadığı sıkıntıları idrâk edemiyoruz.
Sayfa 107 - Dergah, 2017
Nurettin Topçu
Onun hep bir mabede girer gibi sınıfa girdiğine, bir mihrap önünde hissedilecek vecdi kürsüde yaşadığına inanırdım. Cemiyetin boşluğundan doğan istıraplarını kürsüde bir anda unutuverdiğini defalarca söylemiştir. Birgün, hangi vesileyle hatırlamıyorum, derste söylediği şu sözleri unutamıyorum: "Keşke hep derslerimi dikkatle dinleyeceğinize zaman zaman pencerenin dışında bir böceğin kımıldanışına, bir yaprağın rüzgârda sallanışına dalsanız" demişti. Zihnime nakşedilen bu sözden yıllar sonra benzer bir anekdotu başkalarından işittim. Hocam İmam-Hatip Okulu öğrencilerine din psikolojisi dersleri verdiği sırada, kendini ibadetin vecdi içinde kaybetmekten bahsederken bir öğrencinin "biz sizin dediğiniz gibi kendinden geçercesine namaz kılarsak rekâtların sayısını şaşırırız" demesi üzerine hocam "keşke öyle kılabilsen de rekâtları şaşırsan" diye cevap vermiş. Bu iki hadise üzerine sarf ettiği sözler onun felsefesinin ve hayat görüşünün küçük formülleridir. O, insanın, etrafındaki hadiselere bir gözlemci tavrıyla bakmasını fakat daha çok kendi iç dünyasına eğilmesini isterdi. "Nefsini bilen Allah'ı bilir" düsturuyla, iç gözlem (introspection) yoluyla büyük yaratıcıyı vecd içinde bulacağımıza inanırdı. Bu taraflarıyla bir 20. yüzyıl mistiği idi. Bununla beraber herhangi bir dinî topluluğa mensup olmaksızın takva sahibi bir mümindi. Son devrin Nakşî büyüklerinden Abdülaziz Bekkine'ye intisabı vardı.
Sayfa 24 - Dergah, 2017
Reklam
Sapla hocam sapla
Son yıllarda kalabalıklar kimlerin ardından koşuyorlar dikkat ediyor musunuz? Siyaset büyükleri, futbolcular ve sahne şarkıcıları. Ya ömrünü iğneyle kuyu kazar gibi bir doğruyu, bir iyiyi, bir güzeli yüceltmek için hem de çok defa karşılıksız, hasbi olarak harcayan insanları ne kadar az hatırlar olduk.
Sayfa 199Kitabı okudu
Abdulaziz Bekkine hakkında
Abdülaziz Efendi, Hasib Efendi kadar yumuşak olmamakla beraber, asık suratlı bir insan da değildi. Cemiye tin durumundan, Müslümanların aczinden ve zaaflarından son derece mustarip olan bu zat, günlük hayatında çok defa mütebesşimdi. Ufak tefek şakalar yapar, yakınlarına takılmayı severdi. Hafif eğik orta boylu, kısa, seyrek, kırmızıya çalan kahverengi sakallı, mavi gözlüydü. Gözlerinin içi parlayarak gülmesine, ilk defa karşılaştığım andan itibaren sık sık şahit oldum. Bir defa elinde bir zembille amcamın Çarşamba'daki helvacı dükkânına gelmiş ve tezgâhta duran amcamın oğlu Hasan'a "At martinini Debreli Hasan dağlar inlesin" türküsünü mırıldanarak takılmıştı. *** Abdülaziz Efendi'nin bir hususiyeti de her yaşta, her seviyede ve her sınıftan insanlarla çok kolay bir şekilde diyalog kurabilmesiydi. Bu yüzden evine her çeşit insan gelmişti. Bir defasında da bir arkadaşımız, Burhan Pandul, şifa ümidiyle, alkolik bir adamı kendisine getirmek için izin isteyin ce "Buraya her çeşit insanı getirebilirsiniz, yalnız kibirli olmasın, çünkü kibirli insan şeytana satılmış demektir" demişti.
Fuad Sezgin hk.
Deha seviyesinde olağanüstü bir zekâsı ve ondan daha şaşılacak derecede bir çalışma gücü olan Fuat Sezgin, 1960 sonrasında 147'ler olayı diye bilinen tasfiyede üniversite dışın da bırakılan ilim adamlarımızdan biridir. Bu olayla beraber, o tarihten daha önce ve sonra Türk üniversitelerinden çeşitli sebeplerle uzaklaştırılmış, ayrılmak zorunda bırakılmış kızgın, kırgın, küskün ilim adamlarımızı yurtdışına kaçırmamış olsaydık Türkiye'de bugünkü pek çok üniversiteden daha seviyeli kaç üniversite kurulabileceğinin hesabını acaba yapan olmuş mudur?
Sayfa 174Kitabı okudu
Kesinlikle
"Dünyada acaba kaç meslek öğretmenlik kadar feyizli ve bereketlidir? Öğretmenlik iki ruh arasında en hasbi ilişkilerin mesleğidir. Onun için bu hasbîliğin meyveleri de bir süre sonra yine sevgi olarak size döner. Öğretmenliğin feyzi ve bereketi bu meyvelerdedir."
Sayfa 299Kitabı okudu
Kalabalıklarda Bir Yalnız Adam
Ahmet Hamdi Tanpınar, şiirlerinde kendinin, romanlarında kendisi ile beraber başkalarının da peşinde olduğunu söyler.
43 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.