Her mektupta buram buram fransız romantizminin o özgürlükçü, toplumsal hak ve hürriyetlere olduğu kadar kişisel hak ve hürriyetleri de önemseyen, varoluşçu havasını soluduğum güzel eser.
Önyargılara karşı büyük bir savaşım halinde olan fransız romantizmi her alanda olduğu gibi aşk konusunda da önyagılara karşı savaşmış ve bu savaşım kendini Beauvoir - Sartre birlikteliğinde fiilen doğurdu.
Fiili birliktelikleri iki yıl sürmüş, ikinci yılın ardından birbirlerinin özgürlüklerini ihlal etmeden ancak birbirlerinin öncelikli kişisi olmaya karar vererek özgür bir aşk yaşamış, fransız ihtilaliyle yeniden yükseliş için gelen olumlu yıkım felsefesini her alanda olduğu gibi aşkta da uygulamayı başarmışlardır. İşte bu ilişkinin iz düşümlerini kitapta yer alan mektuplaşmalarda okumak ve görmek mümkün.
Kitabı okurken şunu bir kez daha ve çok net bir şekilde fark ettim ki; Nietzsche'nin, ''Hayat boyu her gün kendisiyle uzun saatler geçirebileceğini ve konuşabileceğini düşündüğün kişiyle evlen.'' sözünün bir yansımasıydı Beauvoir - Sartre ilişkisi.
Bu muazzam sohbete dahil olup tanıklık etmek oldukça güzel. İlişkilerin tutsaklığa tutsak olduğu dünyamızda onu da ruhu gibi özgürleştirenlere selam olsun.