Gerçekten akışında kaybolduğum, sürükleyici bir kitap. İnsana kendini sorgulama fırsatı yaratıyor. Belki de bu yüzden çok seviliyor.
Simyacı, kişisel menkıbesinin peşinden koşan bir genç delikanlının hayatına değiniyor.
Kitap, kendimizi ve doğrularımızı bulabilmemiz için alıştığımız sıradan şeylerden vazgeçip kendi hazinemizin peşinde koşmamızın gerekliliğinden bahsediyor. Aynı zamanda, her şeyden vazgeçip bir yolculuğa çıkanların uzaklarda aradıkları mutluluğun, yürekleriyle bakmayı başarabildikleri zaman, aslında onlara ne kadar yakın olduğuna da değiniliyor.
Hayatta her zaman istenilen hedefe ulaşılamayabilir. Ancak bu uğurda harcanan çabalar kişiye mutluluk verir. En azından kendi seçimini yaptığı için insan mutlu olabilmelidir. Çünkü kendi kararlarımızla seçtiğimiz bir hayatı doğrusuyla ve yanlışıyla yaşamak, başkasının şekillendirdiği bir hayatı yaşamaktan çok daha iyidir.
Kitabın ana karakteri olan Santiago da hayatının her bölümünü kendi düşünce ve istekleriyle şekillendirmeyi başarabilmiştir. Kimseyi de kendi hayatına karışacak ve onu değiştirmeye çalışacak bir konuma getirmemiştir. Bu yönleriyle de insanlara örnek bir karakterdir.
Bazen hayatta yönümüzü kaybederiz. Bazen de her şeyimizi. Ama her şeye rağmen tekrar ayağa kalkabilmek değil midir işin sırrı?