her biri osmanlı coğrafyasında geçen 9 öyküde, vezirlerden, dervişlere, hristiyandan müslümana, istanbul'dan bosna'ya uzanıyoruz.
dinlerimiz farklı olsa da aslında aynı insanlar olduğumuzu görüyoruz. 1800'lerdeki sorunların, 2020'de de olduğundan, bir karakterin bosna için söylediği nefret toplumu iddiasının bugünün türkiye'sinde de geçerli olduğunu üzülerek farkediyoruz.
öyle büyük hikayeler yok, ancak samimi, dili akıcı ve en önemlisi sizi olay örgüsünün içine rahatlıkla çeken bir becerisi var andric'in. kesinlikle okuduğum tek andric eseri olarak kalmayacak.
ülkemiz için söylenegelen çok kültürlülük tespiti üzerine, belki de içindeyken farkedemediğimiz anlamları, bosna-hırvat bölgesinde okuduğumuzda etkilenmemek mümkün değil. kısacası çok kültürlülük nedir sorusu üzerine bir fikir vermesi bakımından da bana faydası oldu.
şöyle berrak bir zihinle, açın hikayelerden birini, yüzyıllar önce atalarımızın hüküm sürdüğü coğrafyalara dair andric hikayelerine dalın. tavsiyemdir.