En Beğenilen Sinema Sanatına Giriş Sözleri ve Alıntıları
En Beğenilen Sinema Sanatına Giriş sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Sinema Sanatına Giriş kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sinemada asıl anlamındaki renkli filmlerin 1936’da başlamasına karşın, yaygınlaşması 1950’den sonradır. O zamana dek sinemacı görüntülerini siyahtan beyaza dek uzanan gri ayırtıları (nüans) içinde düzenlemek zorundaydı.
''Günlük deneyimlerle edinilmiş bir sinema dil bilgisi, gerçekte sinema dilinin sanatının öğrenilmesi bir yana, bir sinema yapıtının anlaşılması, değerlendirilmesi için bile yeterli olamaz.''
Sinema sanatını en kestirme yoldan öğrenmek: dilini öğrenmek
Sinema sanatını en kestirme yoldan öğrenmek için işe sinemanın
bir dil ve anlatım aracı olarak taşıdığı özelliklerden
başlamak gerekir.
Sinema dili bildiğimiz dilden ayrı, yepyeni bir dildir. Sinema,
konuşma ve yazı dilinin karşısına görüntü dilini; ses eklendiği
vakit de, görsel-işitsel dili çıkarır. Görüntü dili bir bakıma bize
çok yabancı sayılmaz. Görüntüyü sinemada kullanıldığı anlamda
değil de daha genel anlamda ele aldığımızda, bu dille tanışıklığımız çok küçük yaşlara dek uzanır.
Resmegiderlik (fotojeniklik), herhangi bir kimsenin güzel, çekici
bir görümü verebilme yeteneğidir.
Makyajdan beklenen görevlerden biri, resmegiderliği artıracak ya
da sağlayacak düzeltmeleri, değişiklikleri gerçekleştirmektir.
kurguyla amaçlanan şey, çekimlerin mantıklı sıraya göre dizmek değildir. Kurgu, eldeki çekimler arasında seçim yapmak, bunları çevirim oyunluğundaki (senaryosuna) sıralarına göre dizmek, bu çekimlerin uzunluklarını büyük bir titizlikle saptamak, çekimlerin içerik yönünden ilişkilerini göz önüne almak, bunları belirli bir anlatıma göre düzenlemektir.
Kurgu yardımıyla filme özgü uzam ve zamanı yaratmak, filmsel
gerçeği ve evreni kurmak, filme belli bir anlatım kazandırmak, filme akıcılık vermek ancak böyle sağlanabilir. Buna göre kurgu, çok yönlü ve çok karmaşık bir işlemdir. Kurguya gelinceye kadarki bütün çapraşık sinema çalışmaları da bir bakıma sinemacıya bir ham özdek (madde) hazırlamak anlamına gelir, işin asıl önemli bölümü kurguyla başlar. Bunun nedeni şudur: Sinemacı daha filmini çevirmeden önce yapıtını kafasında bir bütün olarak tasarlamıştır; çevirim oyunluğu bu tasarının kâğıt üstüne dökülmüş biçimidir.
Ne var ki filmin çevrilmesi bu tasarıya, bu çevirim oyunluğuna
ne denli uygun gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, yine de
sinemacının kafasında canlandırdığından değişik bir sonuç verir.
Asıl filmi, bu çekimleri düzenleyerek yeniden kurmak gerekir.
Bu da, görüntüleri taşıyan bu çekimleri, görüntüler arasındaki
ilişkiye göre düzenlemekle olur. Bir film her şeyden önce,
çekimler arasındaki bir ilişkiye dayanır.
Görüntünün büyük kütlesini güçlü çizgiler üzerine yığmak, en önemli bölümlerini güçlü noktalar üzerine toplamak yerinde olur.
Ufuk çizgisini çerçevenin tam ortasına düşmesinden kaçınmalıdır.
Omuz çekiminde gözler üst yatay güçlü çizgide ve genellikle
güçlü noktaya yakın olmalıdır.
Bir film kuşkusuz bir tablo değildir.
Kurallar ancak hareketsizlikte eksiksiz uygulanabilir. Film görüntüleri hemen her vakit devinimli olduğundan bu kurallar da geçerliliklerini çok kez yitirir.
Ama görüntülerinin güzelliğiyle dikkati çeken birçok filmde ve çerçevelemedeki ustalığıyla ün salan sinemacılarda bu kurallara uyar.