Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sinema ve Tarih

Marc Ferro

Sinema ve Tarih Sözleri ve Alıntıları

Sinema ve Tarih sözleri ve alıntılarını, Sinema ve Tarih kitap alıntılarını, Sinema ve Tarih en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Savaş sırasında Sovyetler Birliğinin karakteristik özelliği stüdyoların bir anda çoğalmasıydı; böylelikle yönetmenler, önceden ve sonradan olduklarından çok daha özgürdüler. Beklenmedik sahneler sergiliyorlardı. Almanların metresliğini yapan kadınların görüldüğü imgesel filmler dahi bulunuyordu. Amerikalılar böyle bir çağrışıma asla geçit vermezlerdi: Aşırı püritendiler! Almanlarla işbirliği yapan Ukraynalıları ve Rutenleri gösteren filmleri (iki ya da üç tanedirler) hesaba katmaya dahi gerek yok. Yine de 1943, 1944 ve 1945 yıllarının Rus sineması, son derece konformist ve denetim altında tutulan Amerikan sineması karşısında daha özgürdü. 1946 yılında ise her şey değişti. Aynısı, romanlar için de bir nevi geçerli. 1943’ten itibaren Simonov’un romanlarında, “muhteşem Stalin’e daha fazla inanmamaya, bu türden bir bilgece ilahiliği tartışmaya ve savaşın idare şeklini gözden geçirmeye başlayan askerler görülüyor. 1946 yılında her şey yeniden değişti; iktidar, halkı tekrar ele geçirdi.
Tüm kültürel ürünlerin, siyasi hareketlerin ve bütün endüstrilerin olduğu gibi her filmin de, şahsi ilişkiler ağı ve nesneler ile insanların konumlarıyla birlikte Tarih olan bir öyküsü oluşuyor; ayrıcalıklar ile angaryalar, hiyerarşiler ile onurlar, burada birbirine uygun düşüyor; şöhret ve para kazancı yine burada, feodal bir sözleşmenin usullerine göre kusursuzca düzenleniyor: Oyuncular, yönetmenler, teknisyenler ve yapımcılar arasında savaş ya da gerilla savaşı, Sanat ve özgürlük bayrakları altında ve ortak bir maceranın aşırı kalabalığı içinde öylesine acımasızlaşıyor ki, endüstriyel, askerî, siyasal ya da dinsel hiçbir kurum, eserin bir zanaatkarının cazibesi ve serveti, diğerlerinin ise gözlerden uzak sefaleti arasında böylesine hoş görülemez farklılık yaşamamıştır.
Reklam
Daha önce görülmemiş olan aynı zamanda, her şeyden önce, daha önce hissedilmemiş olandır
Bu fikir 2010'lu yıllarda değişmeye başladı
Sinema televizyonun yardımı olmaksızın varlığını sürdüremez; aynı şekilde, filmsiz bir televizyon, izleyicisini kaybedecektir.
Troçki
Eğlenmek, zihni dinlendirmek, geziye çıkmak, kahkaha atmak, bunlar insan tabiatının en meşru istekleri. Yanı sıra onlara daha üstün, hatta sanatçı bir nitelik kazandırmak elimizde ve buna da mecburuz. Eğlenceyi, ahlak hocalarının vaazlarından hatta her türlü eğitim gözeticisinden, uzak bir kolektif öğrenim alanı haline getirmeliyiz.
Sayfa 193Kitabı okudu
haneke gibi yönetmenler de bunun kanıtı
Film, Devlet adamlarının ve düşünürlerin nesiller boyunca iyi bir dengeyle düzenlemeyi başarabildiğinin yapısını bozabiliyor. Her kurumun ve her bireyin toplum karşısında gösterdiği çifte görüntüyü yıkabiliyor. Kamera, bunların asıl işleyişini açığa vuruyor, her birinin göstermek istemedikleri hakkında daha kesin konuşuyor. Sırları gün yüzüne çıkarıp, bir toplumun ters yüzünü ve dil sürçmelerini ortaya koyuyor. Onun yapılarına saldırıyor. Bütün bunlar, aşağılamanın ardından, şüphe ve korku vaktinin gelmesi için yeterli.
Reklam
Ötre yandan, bu savaş üzerine yapılan söyleşiler, “canlı yayın Tarih” kavramının beyhudeliğini gösterdi: Zira bir spor karşılaşmasının aksine olaylar, gösteriye dönüştürülmedikleri sürece, hiçbir oyunun kuralına uymaz. Tarih saat sekizde başlamaz. Televizyon haberleri bir bakıma kendi sınırlarını ifşa etti; bu, televizyon Haberlerinin eksiklikleri karşısında nitelikli bir tamamlayıcı oluşturan, ancak onlardan ayrışan kaliteli dergiler sayesinde başka bir yol haritası çizilmediği anlamına gelmiyor. Öyle ki, görsel-işitsel düzen -dünya görüşü yeri doldurulamaz türden de olsa- kendi işleyişine özgü ve değerini düşüren zincirlere bağlı.
Filmi imtiyazlı kılan yalnızca Nazilerdi. Bu, başka bir kültüre erişimi bulunmayan, halktan kimseler olmalarından mı ileri geliyordu? Nedeni ne olursa olsun, iktidarı ele geçirmelerinin ardından, filmin Nazilere sağladığı yalnızca propaganda değildi. İstihbarat vasıtası rolünü üstlendi ve onları koşut bir kültürle donattı. Goebbels ve Hitler’in tüm günlerini sinemada geçirdikleri oluyordu. Ayrıca Goebbels bir filmin, örneğin Yahudi Süss'un yapımını üstlendiğinde, Lunaçerski gibi yalnızca senarist olarak kalmamış, bütün aşamalara etkin bir şekilde katılmıştı. 20. yüzyılda Naziler, düşsellikleri öncelikli olarak görüntü dünyasını ele geçiren yegâne yöneticilerdi.
Tarihin, çoğu kez, Tarih'ten yalnızca yönetenlerin iktidarını meşrulaştıran şeyleri alıp muhafaza ettiği ne de doğru.
Gündeliğin ötesindeki olayların peşinden koşan görüntü avcısı yalnızca yeniden kurulmamış gerçekliği filme alıyor. Ne var ki sorunların temeline nasıl ineceğini bilmiyor; zira onu görevlendiren şirketin zorlamaları karşısında, bir toplumun içgüçleri, görgüleri, onun etkinlik alanını kısıtlıyor. Sınırlı, seçilmiş, eksiltilmiş, kesilmiş ve düzeltilmiş olmalarına karşın haber filmlerinin zenginliğinin yeri doldurulamaz.
Reklam
Demek oluyor ki özgül yazı türlerinin kullanımı ve uygulanması da birer savaş silahıdır ve şu dile getirilmeli ki bu cephaneliker, yine film üreten ve onu kabul eden bir toplumdan ileri gelir. Bu toplum önce sansürle, sansürün her çeşidiyle kendini gösteriyor ve daha buna başka bir sansür ve otosansür ekleniyor.
troçki yine
İşçilerin kiliseyle bağları (parti üyesi olmayan kitle işçisinden söz ediyorum) alışkanlık dediğimiz iplikle tutturulmuştur çok kez, özellikle kadınların alışkanlıklarıyla... Evlerde ikonalar hâlâ asılı duruyor, çünkü bir kez asılmıştır oraya. İkonalar duvarları süslüyor, onlar olmasa duvar çıplak kalacak ki halkın buna alışması zor. İşçi yeni
Sayfa 195Kitabı okudu
Böylece, tarihsel film üreten yönetmenlerin birçoğunun, Tarih’i, geçmişin yarattığı sorunların çözümlemesi ve sorgulaması ya da geçmişin şimdiki zamanla ilişkisiyle değil, Tarih’in yalnızca tek bir izleğiyle, bir yeniden inşa öyküsüyle bağdaştırdığı söylenebilir. Bunun sonucunda, Tarih’in bu yazımlarından birinin bir diğerine uyarlanması, yeniden inşa öyküsünün, tarihsel düzende, çözümlemenin sıfır noktasını ya da en iyi durumda sebeplerini temsil etmesi doğrultusunda, tüm sürüklenmeleri mümkün kılıyor. Bu koşullarda sinema, söz konusu durumdan yola çıkarak ve salt bir özgürlükle, arzuladığı her şeyi dile getirebiliyor: Sanatçının yaratıcılığı adına, sürüklenmeyi meşrulaştıran bir kilise (eleştiri) her zaman olacaktır. Elbette ki tarihçi de, bir anlatıda bilgilerini seçip, onları istediği şekilde bir araya getirebilir ancak onun kilisesi, ona bu hakkı tanımıyor. Başka türlü belirtmek gerekirse, sanat eserinin pozitivist eleştirisi günah sayılıyor; oysa tarihçi, hata yapması durumunda, bir tarihçi olarak kabul edilmeyecektir. Ancak bu sav Potemkin Zırhlısı karşısında geçerli değil; 1905 Devrimi’ni anlaşılır ve duyulabilir kılmak için karşı-gerçekliklerin dolup taştığı bu yapıt eşsiz değer taşıyor... Bunun sebebi eserin yalnızca yeniden canlandırma değil, yeniden inşa olması doğrultusunda, tarihsel çözümlemenin üstün bir biçimine ulaşmasında bulunuyor. Ceddo ya da Fırınların Saati, Lanetliler ya da Napoleon da, aynı film ailesinden. Kuşkusuz, dahil edilebilecek başka filmler de var. Bu filmler, hayal gücü yoluyla, Tarih’i anlamaya ve anlaşılır kılmaya giden asil bir yol keşfettiler.
Sayfa 178Kitabı okudu
Leniiiiiiinnnnnnn
- İşleriniz başarıyla yürümeye başlar ve ülkede durum da yoluna girince, bazı krediler bulur, film üretimini çoğaltarak sinemayı büyütürsünüz. Ve kitlelere, şehre, en çok da köylere kadar yayarsınız.” Ardından da gülümseyerek ekledi... “Sanat koruyucusu iddiasında olan siz, unutmamalısınız ki, bizce sanatların en önemlisi sinemadır.”
Sayfa 192Kitabı okudu
Lenin, 1917’de, sinemanın gelecekteki rolünü anımsatarak, “kitlelerin ve sosyalist kültürün gerçek müdafilerinin eline geçtiğinde, Aydınlanmanın en etkili aracını oluşturacağım” tahmin etti. Bundan on beş yıl sonra -neticede devrim gerçekleştikten sonra- Troçki şöyle yazmıştı: “Bolşevikler sinemaya; kiliseye, gericiliğe, meyhanelere karşı koyacak bu araca henüz el atmadıkları için gerçekten ahmaklar.” 1923 yılında Stalin de benzer açıklamalarda bulunmuştu. Bu takdirler, birtakım ortak özellikler sunuyor: Kültürü bilgiyle özdeşleştiriyor, sinemanın eğitimsel işlev taşıması gerektiği, bir araç, bir makine olduğu, kısacası el koyulması gerektiği anlamlarını barındırıyor. Şu var ki, sinema halk tarafından bir oyalanma, yönetmenler tarafından ise bir Sanat olarak görülüyordu.
Sayfa 135Kitabı okudu