Sır Katibi-Samiha Ayverdi ile 36 Yıl

Aysel Yüksel

Sır Katibi-Samiha Ayverdi ile 36 Yıl Sözleri ve Alıntıları

Sır Katibi-Samiha Ayverdi ile 36 Yıl sözleri ve alıntılarını, Sır Katibi-Samiha Ayverdi ile 36 Yıl kitap alıntılarını, Sır Katibi-Samiha Ayverdi ile 36 Yıl en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Gül ağacının dibindeki toprak zamanla gül gibi kokmaya başlamış. Sormuşlar: "Sen bu güzel kokuyu nerden aldın?" Toprak cevap vermiş: "Senelerdir gül ağacının dibindeyim!.."
Sayfa 117
Keşke yüreğine ineceğine kalemine inseydi!
1960'lı yılların birinde, bir gün Karaköy iskelesinde Marmaris tarafındaki bir kooperatif arsasının satış îlânını okuduk. Kooperatifin ismi şimdi hatırlayamayacağım Rumca bir isimle künyelenmişti. İlânı okuyunca içimiz cız etti, çok üzüldük. O zamanlar şimdiki gibi her yerde yabancı isimler yoktu. Kendi memleketimizde gezdiğimizi hissedebiliyorduk. Huzuruna gittiğimiz zaman bu îlândan bahsettik. Kendisi de Türk memleketinde yaşayan vatandaşın Türkçe isimler kullanması gerektiğine dair bir ikaz mektubu yazdığını söyledi ve birimizle postaya verdirdi. Nitekim birkaç gün sonra ilân yerinde yoktu. Aynı hâdiseye çok üzüldüğünü, îlânı okuyunca yüreğine indiğini söyleyen bir arkadaşımıza da: "Keşke yüreğine ineceğine kalemine inseydi!" demişti.
Sayfa 138
Reklam
Samiha Anne
İnsana evvelâ lâzım olan imandır. İmanın rûhu da ameldir. İmanın kemâli Allahı sevmek, amelin kemâli de halkı sevmektir ve kimseyi incitmemek ve kimseden incinmemektir.
Sayfa 285
Mühim olan gördüğünüz muâmele değil, sizin ona karşı tavrınızdır ki bu da sizin dervişliğinizi gösterir.
Sayfa 268 - Samiha Ayverdi
Ebu-l İz’in Robotu
Târihî kaynaklara göre ilk füzeyi ve ilk robotu da bizim yaptığımızı ama istifâde edenin biz olmadığımızı belirterek ilâve ederdi: "XI. asırda Diyarbekir'de Ebü'l-İz isimli bir Türk âlimi abdest suyu döken kız şeklinde bir robot yapmış. Bu robotun bilgilerini ihtivâ eden kitabı hâlen Topkapı Sarayı'nda bulunmaktadır. Fakat ne yazık ki robotun resmi ve ölçülerinin bulunduğu sayfa kopuktur. Şimdi Batı Almanya'da Braunschweig Üniversitesi'nde bu robotun aynı ölçülerle yapılmış ve çalışan bir benzeri vardır. Böylece Ebü'l İz’in bu robotu ortaya koyduğu prensiplerinden hareket eden batılı ilim adamları bugünkü gelişmiş robotu yapıp tekniğin istifadesine sunarken biz de gene maalesef onlara hayran kalmak ile yetindik.
Sayfa 242
Okuduklarınız Üzerine Konuşun
Her sene başında, arkadaşlarımızla bir arada olduğumuz zaman bilhassa hangi konular üzerinde konuşmamızı istersiniz? Nelere dikkat edelim diye sorardım: "Bir araya geldiğiniz zaman üzerinde durduğunuz konu hakkında en fazla 20-25 dakika okuyun, daha çok üzerinde düşünün ve konuşun. Mühim olan çok okuyup geçmek değil, okuduğunuzu anlamaktır. İş, prensipleri elde etmektir. Prensipler elde edilince misallere bağlı kalmadan özü yakalamış olursunuz. Biz yaptığımızı Allah için yaparız, herkesten korkmayız. Herkes yoktur. Allah vardır. Kim ne derse desin, yeter ki ben doğruluktan şaşmayayım."
Sayfa 253
Reklam
"Bî vefâ yârin Muhibbi cevrini mâzur tut Yarsız kalır bu cihanda ayıpsız yâr isteyen"
Sayfa 329 - Muhibbi
Hakkını Verebilmek…
Ahmet Kabaklı da Türk Edebiyâtı Vakfı'nda 1986 senesinin Haziran ayında düzenlenen Yedi Büyükler toplantısında Sâmiha Annemizden bahsederken: "Sâmiha Hanımefendi kadar titiz bir okuyucu görmedim. O muhakkak ortamızda bir büyük ilham gibidir. Tur'da oturan bir veli gibi, sesini bize duyurur. Yazımızda ufak bir meziyet varsa ilkin onun gözü önündedir, ve ilkin o bizi bulur ve ilkin o bizi tebrik eder. Maksat teşviktir. Yazılarımızı yâhut faydalı yazıları, her güzel yazıyı teksir edip Avrupa'ya yollar, Anadolu'ya yollar, Sûriye'ye yollar, Mısır'a yollar.” demiştir.
Sayfa 138
"Gerek batıda gerek doğuda kupkuru iş kadını, para peşinde koşan erkek ve hizmetkârların elinde, kreşte, yuvalarda büyüyen çocuklarla ailelerin dejenere olduğu görülmektedir. Bu yüzden şefkatten ve ilgiden uzak tek başına yetişen gençlerin arasında gençlik problemleri hızla artmış olup bu durum artık bir milletin değil bütün dünyânın müşterek derdi hâline gelmiştir. Ailenin, cemiyetin ve milletin selâmeti için kadının okuması, meslek sahibi olması, fakat asıl vazifesinin analık olduğunu unutmaması gerekir."
Sayfa 343
1970'li yılların son senelerinde Kânûnî Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Lutfi Paşa'nın Asafnâme'si ile Koçi Bey Risâlesi üzerinde çok durmuştu. Bilhassa Dördüncü Sultan Murad ve Sultan Ibrahim'e, devletin islâhı için lâyiha veren Koçi Bey'in yazılarına dikkatimizi çekmişti.
Sayfa 204
Reklam
İlk kitabı hakkında…
Aşk Bu İmiş’i Semiha Cemal Hanımın yazmaya başladığı, ömrü vefâ etmeyince Sâmiha Annemizin tamamladığı hakkında bir rivâyet duymuştuk. Halbuki 1949'da Feridun Kandemir, kendisiyle yaptığı bir röportajda "Sizi Bâbıâli'de heveskârlar arasında hiç görmedik. Günün birinde, birdenbire Aşk Bu İmiş'le ortaya çıktınız. Böyle bir hamlede roman yazmaya, sizi sevkeden sebep nedir?" sorusuna: "Duygularımı, düşüncelerimi rencîde eden bir kitap okumuştum. Tam on bir sene evvel", "Şimdi hatırlamıyorum. Onun ilk reaksiyonu olarak, cevâbî mâhiyette, ilk kitabımı, gayet kısa bir zamanda yazmıştım. Neşretmek niyetim yoktu. Fakat böyle bir kitap yazmış olduğumu öğrenen yakın bir büyüğüm, neşredilmesini istedi. Neşrettiler; ben meşgul olmadım."; daha sonra 5 Nisan 1952'de Selahaddin Güngör'ün röportajında: "İlk yazdığınız kitap hangisidir?" sorusuna: "Aşk Bu İmiş!..." cevâbını verir. Konuşma devam eder. "Ne zaman yazdınız?", "Otuz yaşlarında iken.. Bana ilk defa roman yazmak arzusunu ilham eden şey nedir, bilir misiniz? Bir gün prensip ve duygularıma hiç de uymayan bir kitap okumuştum.", "Adı nedir?", "Şimdi adını bulamadım. Fakat bu kitabı okur okumaz, orada kanaatlerime aykırı gelen şeyleri reddedebilmek için kaleme sarıldığımı gayet iyi hatırlıyorum."
Sayfa 179
Necati Tahralı: "Osmanlıların sefere çıkmalarının zâhirî sebepleri dışında başka sebepler de var mıdır?" diye sordu. “Îlâ-yı kelimetullah!.. Seferler, Allah'ın ismini bütün dünyaya yaymak için yapılmıştı. Onun için de muvaffak olunuyordu.” diye cevaplandırdı.
Sayfa 219
Samiha Annemizin mizacı hakkında
Fâtih'deki evine dönerken vapurda evin anahtarlarını eline aldığına pek çok defa şâhit olmuşuzdur. Bunun sebebini: "Ben yanımdakileri kapının önünde bekletmemek için, Fatih'e giderken, anahtarımı çantamdan çıkarıp daha Üsküdar'da iken elime alırım." diye izah ettiğini Müjgân Cunbur Abla' mızdan dinlemiştik. Gene kendi kalemiyle mizaçlarının bu tarafını Vehbi Ağabey'e şöyle anlatır: "Senin annen mizaç itibariyle çok tez canlıdır. İşte benim bu tez canlılığım bir işi vaktinde bâzen de vaktinden evvel yapmam için beni zorlar. Meselâ bayram hediyelerini, daima ramazan başında hazırlamış olurum. Bazen de birkaç ay evvelinden oluverir. Onun için Nâdîde Hanım kardeşimle sana gelen yün ceketler için sakın telâşa düşüp üzülme." Öyle ki bâzen bu tezcanlılığı yüzünden erken hazırladığı hediyeleri vaktinden evvel verir, bayram gelince bir daha verirdi. Zira vermeye, hediye etmeye doyamazdı.
Öyle zannediyorum ki boza ikrâmı eski İstanbul âdetlerinden gelen bir ikram tarzı idi. Çünkü Annemiz de kış günlerinde misafirlere boza, ikram edildiğini hem bizlere anlatmış hem de hâtıralarında yazmıştı.
Sayfa 209
Gençliğimizde bilhassa çeşitli anlayıştaki sağcılar bir araya gelince karşılıklı birbirlerini sınamak için: "Denizde iki kişiyi boğuluyor görsen, sen de ancak birini kurtarabilecek durumda olsan müslümanım diyeni mi, Türküm diyeni mi kurtarırsın?" sorusunu sorarlardı. Bu soruyu bize de sordular. İkisini de diyemezdik. İllâ birisi, ama kim? Soruyu soran cevaba göre karşısındakini bir şablona oturturdu.
Sayfa 286
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.