Öyküleri Anadolu kokan kitapların bende yeri apayrıdır. Görüyorum ki Anadolu gerçekçiliğini, öykülerinin kılcal damarlarına kadar yedirmeyi başarmış Sabahattin Ali.
Romanlarından bu yana ilk defa öykücü kimliği ile tanışmış olduk. Romanlarında final sahnelerine ciddi ehemmiyet veren Ali, aynı düzeni öykülerinde de sürdürmüş. Gözlemleri her zamanki gibi burda da çok güçlü. Kahramanın gözlerinden izliyorsunuz akışı, onunla düşünüp onunla birlikte konuşuyor ya da susuyorsunuz.
Ben şahsen Aziz Nesin hikayeleriyle büyüdüm desem yeridir. Nesin' in kalemine alışan bir okur, aynı sıcaklığı başka öykülerde bulamayabilir. Edebî bir takıntı gibidir benim için Nesin. Fakat Köşk' ün sayfalarını söküp Böyle Gelmiş Böyle Gitmez'in içine koysanız, yerini pek yadırgamaz gibi geldi bana.
Konusunu günlük yaşam problemlerinden alıyor. Ali'nin öyküsünü okuyan köydeki Mehmet emmi, biliyor kendinden bahsedildiğini. Ya da bir şehirli mesela, mutlaka yaşamıştır anlatılanları. Okuyanın büsbütün kendinden bir şeyler bulduğu bir eser.
Bugün bir yazı gördüm 1K' da.
Atatürk'ün 1923 yılında Konya da yaptığı konuşmasından.
"... Fakat halka yaklaşmak ve halkla kaynaşmak daha çok ve daha ziyade aydına düşen bir görevdir." diye.
İşte o Atatürk ' ün bahsettiği aydındır Sabahattin Ali.
~~Şiddetle tavsiye ediyorum~~
~~ Keyifle okuyunuz, kitapla kalınız~~