Fransız romancı ve oyun yazarı Eric-Emmanuel Schmitt‘in okuduğum ilk kitabı olan Şişmanlayamayan Sumocu, arka kapak yazısı ile dikkatimi çekmeyi başarmıştır. Dinleri ele aldığı beş kitaplık dizisinin sonuncusuydu. Zen hakkında olan bu kitap, inancın temel ilkesini fazlasıyla sadeleştirip tıpkı bir çocuğa anlatırcasına bize aktarmaya çalışmış gibi durmaktaydı.
Belki de bu sebeple baş karakterimiz, on beş yaşında evinden kaçan, ergenliğinin getirdiği asilik ve kalp kırıklarının birleştiği inatçı, biraz da huysuz bir oğlandı ya da her çocuk gibi ailesinden sadece sevgi bekleyen bir çocuktu.
Cun, Tokyo sokaklarında ıvır zıvır satarak kendine en kaba tabirle besin zincirinde yer bulmaya çalışan, bunun için yalan söyleyip elinden geldiğince mücadele eden biriydi.
Tezgahına gelip ona içinde bir şişman olduğunu söyleyen sumo hocasını başta tiye almış güreş izleme davetine gitmemiştir. Ancak adamın ısrarı zamanla merakını uyandırmıştır.
Sonrasında bu merak onu sumocu olmak istemeye kadar götürmüştür.
Sumocu olmak için gereken eğitim alan Cun, kilo alamayışının nedenini anlamazken ustası Şomintsu’nun yardımı ile kendisi ile ilgili düğümleri çözmeye başlar.
Artık o da içindeki şişmanı görebiliyordur.
Japon kültürüne ait birçok kelimenin anlamını ve zen inancındaki meditasyonun temel mantığını bize yansıtan eser, zen inanışına ait derinlemesine bir anlatım beklentisini karşılamamaktadır.
Şişmanlayamayan Sumocu, bir iki saatimizi hoş geçirmemizi sağlarken Japonya’ya özgü birkaç şeyde genel olarak bilgi sahibi olmamızı sağlayan, zihin yormayan ortalama seviyede bir eserdi.