Uzun bir yürüyüşün sonundasın. Islık çalmayı bilsem bir şarkı tutturacağım. Islık çalmayı, bisiklet sürmeyi, kupon biriktirmeyi ve geleceğe dair planlar yapmayı bilmiyorum. Gelecek yok. Sadece sonsuz uzunlukta bir şimdi var. Sonsuz şimdi ve akıp giden bir nehir gibi Üsküdar var. Parmaklarımı kütletmeyi biliyorum fakat. Canım sıkılınca İnşirah okumayı da. Sen yokken dilimde hep İnşirah. Dikine bir can sıkıntısı yaşamak, sen yokken... Tutunuyorsam sana tutunuyorum. Düşüyorsam sana düşüyorum. Bürümcükten bir ip bağlıyor beni dünyaya. Dünya kelimesini her duyduğumda yüzümü buruşturuyorum. Dünya ne ayıp şey.. Dünya ne kirli..
Seni ben, sabah güneşini gördüğünde içini açıveren bir çeşit kır çiçeğine benzetiyorum. Hani böyle mordan sarıya doğru adını bilmediğim renklerle bezeli. Hani böyle inadına bir kayanın dibinde, bir keseğin yanında tutunmuş ve tutunmak için köklerinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan bir kır çiçeğine. Sadece sabahları güneşin gelip, ışınlarını tatlı tatlı yeryüzüne taksim ederken güneşe ihtiyaç duyan bir kır çiçeğine. Sabah güneşi olmak istiyorsam bundandır.