Halep'te geçirdiğim iki günün ardından Şam'a gittim. Ebu Muhsin'i de son kez o yolculukta görmüş oldum. Şam'ı, Halep'i, Hama'yı, Humus'u, İdlib'i son kez gördüğüm gibi.
"Genelde olmaz" dedim, "olmasını istediğimiz şeyler nadiren olur. Bu yüzden acemisiyiz hayatın. Bu yüzden yerimizi yadırgayarak yaşıyoruz. Burada tuhaf yabancılarız sadece. Canımız çok sıkılıyor, hepsi bu."
Çünkü daha ziyade takılıp kaldığım yaşlardaydım. Uzun uzun serserilik ettiğim yaşlarda. Bir imkân olarak serseriliği yaratan Allah'a hamdettiğim yaşlarda.
Sana, "bu mektubu sana yazıyorum" deyip duruyorum. Oysa ben bütün mektuplarımı sadece kendime yazıyorum. Zarfı da mazrufu da benim, bu bitmek bilmeyen bezginlik öyküsünün.