Herkesin içinde kimisi çocuk, kimisi ergen kimisi yaşlı bir Sokrates olduğunu inanmakla yanlış mı ediyorum acaba?
Hani o tartışmanın en şiddetli yerine, tam da o anda bir mantıklı bir şey söyleyemeyip, karşı tarafı ikna edememiş, münazaradan mağlup ayrılmış gibi hissedersiniz. O olaydan sonra da otobüste giderken, eve girerken ve en çok da bütün günün çökeleği gibi gece üstünüze akan yasaların olduğu vakitte "Yahu niye şunu söylemedim? Tam da yerinde olurmuş ha eğer söyleseymişim. O zaman herkes haklı bulurdu beni, olaylar şimdiki gibi olmazdı." gibi iç konuşmalar yapar mısınız? Hayalinizde karşınızdaki o kişiyle diyaloglara girer misiniz, kimi zaman ona konuşma hakkı vermeyerek de olsa dahi? İşte ben bunun herkesin içindeki bir yerlerde yatan bir Sorkates olarak sembolize ediyorum.
500 kişilik bir -deyim yerindeyse- yargıç ordusunun karşısında kendisini nasıl savunduğunu anlatır bu kitap. Kendisini suçlayanlar ise Sokrates'in Tanrı tanımazlığı yayması gençleri kötü yola sevk etmesi, gökteki ve yer altındaki şeyler üstüne düşünüp araştırma yapması gibi iddialarla suçlar onu. Eser boyunca da Sokrates bu iddiaları bazen sadece kendi konuşarak, bazen kendisini suçlayanla diyalog halinde konuşarak teker teker çürütür.
İşin dramatik yanı ise 30 oy gibi bir farkla Sokrates'in ölüm cezası almış olmasıdır. Dolayısıyla bu incelemeyi o 30 oy farkla adıyor, incelememiz geçen günlerde yazdığım bir şiirle noktalıyorum:
Oysa biliyorum,
var senin de
içinde bir Sokrates.
nasıl "savunacağını"
bilmediğin.
Kitapla, bilgiyle, artık iyi olan ne varsa onla kalın efendim.