Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler

Mehmet Ali Ağaoğulları

Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler Posts

You can find Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler books, Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler quotes and quotes, Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler authors, Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler reviews and reviews on 1000Kitap.
Yunan demokrasisinin siyaseten bir demokrasi olduğunu söylemek son dere­ce zordur. Çünkü, siyasal tarih içindeki gelişmelere bakıldığında demosun yok­ sul bileşenlerinin bütün eşitlikçi kabullere karşın siyasal yaşam içinde etkin bir biçimde yer alamadığı, hatta eşitlikçi savların tam da bu kesimlerin etkin katılı­ mının önünü kestiği ve bir tür mistifikasyona neden olduğu söylenebilir. Kaldı ki kölelerin, kadınların ve metoikoslann konumu zaten siyaseten bir demokrasinin olanaksızlığını açıkça göstermektedir.
Atina gimnazyumunda verilen eğitim, Sparta'da verilen eğitimden oldukça fa rklıdır. Sparta, askeri bir topluluk olduğu için, çocuklar özellikle bedensel po­tansiyellerini açığa çıkarmak ve en iyi biçimde kullanmak üzere eğitiliyorlardı. Ancak yine de Atina ve Sparta'nın verdiği eğitimin ortak bir noktası vardı: Ço­cuklar, özellikle oğlan çocukları eğitim yoluyla kendi bedenlerinin kendilerine ait olmaktan ibaret olmadığını, büyük bir kolektifin parçası olduklarını, deyim yerindeyse cılız çocuk bedenlerinin büyük ve tek bir gövdenin parçası olduğu­nu öğreniyorlardı. Fakat bu ortaklığın ötesinde, Atina gimnazyumunda verilen eğitim biraz daha farklıydı.
Reklam
Antik Yunan'da Metoikos sınıfı:
Metoikoslar ise çalışan sınıflardı. Ticaretle ya da zanaatlarla uğraşıyorlardı. Üstelik edindikleri, biriktirdikleri servet her an polis tarafından şu ya da bu ba­ haneyle el konulabilir bir servet durumundaydı. Yunan demokrasisinin en par­lak çağında kültürel ve sanatsal etkinlikleri (biraz da sistemin içinde yer edine­ bilmek adına) finanse edenlerin başında metoikoslar geliyordu. Aynı şey savaş dönemleri için de geçerliydi. Kendileri birer hukuksal özne sayılmayan, kendi adlarına yurttaşlarla hukuksal ilişkiler kuramayan, bu anlamda adeta reşit ka­ bul edilmeyen, örneğin bir yurttaştan bir gayrimenkul kiralayabilmek ya da sa­tın alabilmek için bir başka yurttaşın vesayetine muhtaç olan (örneğin Aristoteles ders vereceği yeri ancak bir Yunan yurttaşının vesayetiy­le edinebilmişti, çünkü kendisi bir metoikostu) metoikos, elbette bu anlamda "özgür" bir sınıf sa­yılamazdı.
Antik Yunan’da çok az bir grubun siyasal hakları vardı:
Solon'un zamanında önemsiz olan kölelik, demokrasinin altın çağında özel­likle önem kazanır. Küçük köylülük özgürleşip siyasallaştıkça köleye olan ih­tiyaç artar. Tahminlere göre, bu dönemde toplam 310 bin olan Atina nüfusu­nun 110 bini köledir. Nüfusun 170 bini özgürlerden, yani yurttaşlar ve bunla­rın ailelerinden oluşurken, bunlann otuz bininin tam yurttaş olduğu sanılmak­tadır. 28 binlik nüfus ise siyasal hakları olmayan, oturum hakkına sahip yaban­ cılardır (metoihos).
Antik Yunan'da anti-tiranlık uygulaması:
Bule'nin üye sayısı beş yüze çıkarılır ve bu meclis temel yöne­tim organı olur. Her deme, orantılı bir biçimde meclise delege yollar. Areopagus (yaşlılar meclisi) ve arkhonlann yetkileri sınırlandırılır. Nihayet tiranlığı önle­yebilmek için Kleisthenes, ostrakismos uygulamasını getirir. Buna göre niyetin­ den kuşkulanılan tehlikeli yurttaşlar Ekklesia'da oylanır ve eğer 6.000 oyla ilgi­li yurttaşın tehlikeli olduğu onaylanırsa, o yurttaş on yıllığına, polis dışına sürülür. Oy kullanmak için küçük çanak çömlek parçalan kullanıldığı için bu uygu­ lamaya ostrahismos (çanak çömlek) adı verilmektedir.
Antik Yunan'da Solon sonrası sınıf,Oligarşi ve Aristokrasi
Solon'un ardından Atina üç dört ayrı partiye bölünmüştü. llk grup, eupatrk ­ desler, (iyi doğmuşlar, soylular) verimli ova topraklarını ellerinde tutuyorlardı (bu yüzden onlara pedionlular da deniyordu). İkinci grup (paralialılar), deniz bölgesinin tüccar ve zanaatkarlannı temsil ediyordu. Üçüncü grup ise dağlılar (diakrialılar), yoksul theteslerdi. Bu grubun başında da soylu olmasına rağmen, soyuyla bağlarını koparmış Peisistratos vardı. Çatışmadan bu grup zaferle ayrı­kacak, M.Ö 560 yılında Peisistratos iktidarı ele geçirecek, ancak kesin hakimiyeti­ni 542'de tesis etmeyi başaracak ve demokrat güçler adına tiran olarak Atina'yı M.Ö 527'deki ölümüne kadar yönetecektir. Bu dönemde soyluların önemli bir bö­lümü tasfiye edilecek, geniş topraklarına el konulacaktır. Bu dönem adeta Ati­na'nın altın çağıdır. Hem askeri ve kültürel, hem ekonomik olarak. Ancak Pei­sistratos'un ardından oğullan aynı başarıyı gösteremeyince, Sparta'nın da des­ teğiyle Atina'da aristokrasi, oligarşiyi yeniden inşa etmeyi başaracaktır. Yunan dünyası az sayıda kişinin bir araya gelerek yönetimi ele geçirmesine alışkındır ve bu nedenle de bu tür rejimlere, "soy olarak en iyilerin ya da kısaca soylula­rın yönetimi" anlamında aristokrasi adını vermekten çok, az sayıda kişinin (oli­goi) yönetimi elde tutmasından ötürü "azınlığın ya da az sayıda kişinin yöneti­mi" anlamında oligarkhia, oligarşi demeyi tercih etmiştir.
Reklam
Drakon Yasaları Ati­na'da hoşnutsuzluğu daha da artırmaktan öteye gitmedi. Ayaklanma girişimleri birbirini izleyince bu kez yeni bir yasa yapıcıya görev verildi. Yunan dünyasının yedi bilgesinden biri sayılan Solon, MÖ 594'te yasa yapıcı olarak görevlendirildi. Solon'un ilk yaptığı şey, toplumsal ve siyasal krizlerijn en önemli kaynakla­rından biri olan borç köleliğini ortadan kaldırmak oldu. Hatta bu yüzden ağır biçimde eleştirildi de.
Drakon Yasaları:
Drakon Yasaları katılığıyla ünlüdür ve esasında kabile hukukunun, soylula­ rın çıkarlarına uygun olarak yazıya geçirilmiş bir derlemesinden başka bir şey değildir. Drakon öylesine katı bir derleme yapmıştı ki en küçük hırsızlığın bile cezası ölümdü. Atinalı hatip Demades, Drakon Yasaları'nı kanla yazılmış oldu­ ğunu belirtir. Drakon Yasaları ne kadar katı olursa olsun, önemli bir dönüşüm anını işaretliyordu. Artık tanrısal kökenli olduğuna inanılan ve ayrıcalıklı ke­ simlerin keyfince yor u mladığı sözlü ve söylencesel tanrısal yasalar (thesmoi) ye­rini, içeriği ne olursa olsun, herkese açılmış, yazıya geçirilmiş ve özellikle de bir insan eliyle ortaya konulmuş nomoiye bırakıyordu. Ancak Drakon Yasaları Ati­na'da hoşnutsuzluğu daha da artırmaktan öteye gitmedi.
Tiranlık:
Lydia kökenli bir sözcük olan tiran, bugün akla ilk olarak zulümü getirmektedir; özellikle yönetimini yönetilenler üzerindeki baskı ve eziyet sayesinde sürdüren yöneti­ cilere tiran adı verilmektedir. Oysa Yunan­ casıyla tyrannos, iktidarı mevcut yasal dü­zenlemelerin dışında, ona aykırı bir biçim­ de ele geçirmiş ya da böyle ele geçirilmiş bir yönetimi devralmış kimseleri nitele­ mektedir. Tiranlıklar özellikle İÖ VI 1. yüzyı­la doğru, aristokratik yönetimlerin giderek saygınlığını yitirmesiyle belirmeye başladı. Tiranlık her ne kadar fazlasıyla kişisel bir vurgu içerse de esasta toplumsal dayanak­ larından bağımsız bir biçimde düşünüle­mez. Örneğin bazen zengin toprak sahip­ leri tiranlığı desteklerken bazen tam ter­ sine, topraksız köylüler tiranlık rejiminin başlıca savunucusu olmuştur. Kimileyin de tiranlık rejimleri dış siyasal aktörlerce polislerin başında özel olarak tutulmuştur. Örneğin Persler, ele geçirdikleri polislerde tiranları özellikle destekleyip yönetimde tutmuşlardır. Tiranlığın zalimane yönetim anlamı giderek öne çıktığı için, siyasal bir küfür olarak kullanımına sıklıkla rastlanır. Örneğin demokratik rejimlerin düşmanla­rı için demokrasi, cahil kalabalıkların tiran­ lığından ya da kalabalıkları demagojiyle çe­kip çeviren kurnazların tiranlığından baş­ka bir şey değildir. Tiranlığın olumsuz içe­rimi öne çıktıkça Yunan dünyasında tiran­ların öldürülmesi, yani tyrannicide genel­likle olumlu, hatta kahramanca bir eylem olarak karşılandı.
Güçlü konumuna karşın emperyal amaçlar gütmeyen ve kendi içine kapalı bir topluluk olan Sparta, bu özellikleri kayboldukça çözülüp dağılmaya başlamıştır.
442 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.