Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sol, Sinizm, Pragmatizm

Tanıl Bora

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Bir şeyler paylaşacağın kimse kalmadığı zaman yoksulsun demektir.
1970'li yıllarda, ortaokulun birinde bir devrimci yeniyetme, okul tuvaletinin musluklarını mahsus açık bırakıyordu, “sistemin krizi derinleşsin” kastıyla yapıyordu bunu. Dönemin devrimci sosyalist hareketinin coşkulu havası içinde, buna benzer eylemler o kadar acayip sayılmazdı. Dilenciye para vereni, yaralara yalandan merhem çalmak suretiyle “krizin derinleşmesini" önlemekle, böylece devrimi geciktirmekle itham edenler, musluk eylemcisi yeniyetmeden daha sık rastlanan karakterlerdi. Herhangi bir iyileştirici düzenlemeyi, en masum mikro ölçekte bile, reformizmle damgalama eğilimi yaygındı. Samimiyetle bağlanılan bir devrim tasavvurunun etkisi vardı bu eğilimin arkasında. Sistemin kendi çelişkilerinin dibe vurmasıyla çökeceğine dair bir tasavvur...
Reklam
Fanon’a göre, Hegel’de efendi-köle ilişkisinin karşılıklılığına mukabil, sömürgeci efendinin köle tarafından tanınma gibi bir derdi yoktur; orada insan- insan arasında değil, insanla insan olmayan arasında bir mücadele söz konusudur.
Fanon, iki ayrı istikamette irkiltir bizi. Birincisi; tarihsel-toplumsal olarak tefrik etmeksizin karalamanın bizzat bir şiddet edimi olabileceğini farkettirerek irkiltir. Şiddetin bir tanınma talebinin, insandan sayılma 'çağrısının' ifadesi olabileceğini hatırlatarak irkiltir. İkincisi; 'doğru' şiddeti güzeller, "kan ve hiddetle kurulmuş bağlar"ı cezbeyle tasvir ederken, irkiltir. Meşruluğunu tanımak ile rasyonalleştirmek ve güzellemek arasındaki fark, görmezden gelinecek gibi değildir. Fanon'a 'haksızlık' eden Arendt'e kulak vermek gereken noktadır bu; tekrarlarsak; tecavüze uğrayanın/mazlumun hiddet dolu intikam düşleri (dahası, bir anlığına da olsa onun yerine geçme düşleri) üzerine bir fikir, bir politika inşa etmek nereye götürür? Yine Arendt'in dikkat çektiği gibi, re-aksiyonun aksiyon yerini tutması politikayı felcetmez mi? Efendi-köle diyalektiğinin, şiddetle emek sürecini örtüştüren yorumu, doğal itkiyle politikayı özdeşleştirmeyi getirmiyor mudur beraberinde?
Kaybedecek bir şeyleri olanların da büyük kısmı, paylaşmayı çoktan yitirmiş değil mi?
Dolaylı iktidar "sorumluluğu", tutarlılığın müşkülleşmesi pahasına, tutumları kemikleştirir. Taht, asilleştirirken asabileştirir de!
Reklam
sinizimse sinizim, doğru tavır buydu.
ÖDP’nin 28 Şubat sürecindeki tutumu, bunun bir örneği olarak tartışılabilir. “Ne darbe, ne şeriat” sloganında ifadesini bulan bu üçüncü yolculuk, bilfiil bir çeşit askeri darbe olan ve iktidarın rıza üretim mekanizmasında önemli bir rektifikasyon gerçekleştiren 28 Şubat süreci karşısında ihtiyatlı hatta iyimser, hatta kimi yerlerde hayırhah bir yansızlık olarak tecelli ediyorsa, bu sinizmdir.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.