Hikaye her bir karakterin hatta eşyanın ne istediğinin söylenmesiyle başlıyor. Bir şapkanın , uyuyan bir kadının saçının dahi rüya da tarandığını görmek istemesi gibi . Benzetmeleri çok farklı, bir insanın herhangi bir eşyaya benzetilmesi
, onun özelliklerine sahip olması garip geliyor okurken.
Çöp tenekesindeki hikayenin ve bu hikayeyi yazan adamın yaşamı , saç örgüsü gibi birbirine dolanmış.
Sombrero bir şapka . Şapkanın hikayesi o kadar saçma ki ama bu saçma olaylarının içerisine cımbızla yerleştirilmiş -yada içerisinden cımbızla çekilen- insan duyguları o kadar gerçek ki.
Cümlelerin ruhu donmuş sanki , tıpkı sombrero gibi. Varlar ama hissedemiyorsun. Öteki yandan hikayenin yazarı terk edilmiş bir aşık. Acılar içerisinde , hiçbir şeyden zevk almayan -pardon Japon kadının hayalleri hariç- biri.
Gerçekliğini hissettiğim tek şey Japon kadının rüyaları. Kısa ve öz rüyalar.
Sombrero..
Hikayenin içinde bir şapka , varlığının ne anlama geldiğini kimsenin bilmediği , görüldüğü andan itibaren olayların başladığı sonra varlığının unutulduğu. Yazar o şapkaya ne anlam yükledi ? Belki de yaşarken elde etmeye çalıştığımız , sonra o yolda yürürken amacımızı şaştığımız ve onu unuttuğumuz şey. Şey !?