Sen de sevgisin.
Kandan ve topraktansın ötekiler gibi.
Yürüyorsun
evin kapısından ayrılmayan birisi gibi.
Bekleyen ve görmeyen
biri gibi bakıyorsun.
Acı veren ve susan
topraksın.
Yorgunluklar, irkiltiler var sende,
sözcükler - yürüyorsun
bekleyiş içinde.
Sevgidir senin kanın - başkası değil.
Göl kıyısındaki ağaçlar
seni görmüş bir sabah.
Taşlar, keçiler, ter
günlerin dışında,
gölün suyu gibi.
Günlerin acısı ve kargaşası
gölde iz bırakmıyor.
Gündüzler geçecek,
kaygılar geçecek,
başka taşlar ve ter
kanını tutacak -
her zaman böyle olmayacak.
Bir şeyleri yeniden bulacaksın.
Bir sabah geri gelecek,
kargaşanın ötesinde,
gölün üzerinde yalnız olacaksın.
Sen değişmiyorsun. Karanlıksın.
Kapalı mahzensin
zemini çıplak toprak,
bir keresinde çocuğun
yalınayak girdiği
ve hep anımsadığı.
Karanlık odasın
hep anımsanan,
eski avlu gibi
şafağın sökün ettiği.
Bu beden asla yeniden başlayamaz. Dokununca gözkapaklarına,
hissedersin bir öbek toprağın daha canlı olduğunu,
çünkü toprak, şafakta bile, susmakla yetinir kendi içinde.
Ama bir ceset, birçok uyanıştan artakalandır.