1453 e kadar Konstantinopolis, fetihten sonra Konstantiniyye bir ara Dersaadet hatta bir yakıştırma isimle İslambol (kitapta anlatılanlar süresince bu isim kullanılmış) ve 1930da resmi olarak İSTANBUL...
Sanırım bu şehrin kaderi hiç değişmeyecek. Sürekli devam eden bir kavga var bu şehirde hatta bu şehirle. Herkeste bir bir nida: "seni yenecem İstanbuul"
1769-1828 yılları arasında Michaul oğlu Petru'nun Sarı Abdullah oluşunun öyküsü.
Ve bu yıllar arasında Yeniçerilerin almış olduğu eğitim terbiye ve ayaklanmaları anlatılmış.
Tüm bu ayaklanmalarda tabi ki halkın etkisi büyük.
Hala öyle değil mi, İstanbul koca bir kazan, sürekli kaynayan ve birileri var sürekli o kaynayan kazanı karıştırıp altındaki ateşi harlayan...
Ne diyeyim İstanbul bu, asla kimselere teslim olmayan, olmayacak büyülü bir şehir işte...
