"Bir yalan söyleyen yüzlerce yalan söyler." "Yalan söyleyen hırsızlık da yapar." "Bir yumurta çalan bir öküz de calar." "Küçük şeylere inanan büyük şeylere de inanır." "Bir kere suçüstü yakalanandan her zaman şüphelenilir."
Dünyayı bir kere oyun teorisinin -ya da daha doğru bir isimle, birbirine bağlı kararlar teorisinin- gözünden görmeye başlayınca, hiçbir şey eskisi gibi görünmeyecektir.
Geleneksel Fransız kültürü, hem içki içmeyenleri hem de ayyaşları ayıplar. İtalya'da içkiden kaçınanlara duyulan güvensizlik, "Tanrım, beni içki içmeyenlerden koru" atasözünde ifade edilmiştir. Pek çok ülkede gençlerin oluşturduğu alt kültürlerde, alkolden kaçınanlar ciddi baskı ve alaya maruz kalırlar. Tersinden bakacak olursak, çok içmenin sosyal olarak dayatıldığı pek çok toplum vardır. Mexico ve Nijerya'da, çok icebilme yeteneğiyle gösterilen maço özellikler takdir görür. Devrim öncesi Rusya'da aşırı içme, genç memurlardan oluşan alt kültür de mecburidir.
Kant'ın ahlak felsefesi, dürtülerini kontrol etmek için kendisinin oluşturduğu özel kurallardan doğmuş olabilir; örneğin, kahvaltıdan sonra bir pipo dan fazla içmeme ilkesi. Aynı zamanda, ahlaklılık belirsizlikten kaçınmaya maruz kalmayan bireylerde katılığın da ötesine geçebilir. Belirsizliğe dayanmanın ise aslında çoğu zaman sağlıklı bir egonun belirleyici bir özelliği olduğu söylenir. Aksine rasyonellik, çıkar, ego ve sonuççuluk arasındaki ilişki daha belirsizdir. Sağlıklı bir egonun belirleyici özelliğinin rasyonel bir şekilde bireyin kendi çıkarını araması olduğunu iddia etmek garip olacaktır.