Sosyal Meseleler ve Aydınlar

Erol Güngör

By Number of Pages Sosyal Meseleler ve Aydınlar Quotes

You can find By Number Of Pages Sosyal Meseleler ve Aydınlar quotes, by number of pages Sosyal Meseleler ve Aydınlar book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Orta Öğretim, gençlerde karakterin teşekkülü çağına rsıladığı için ahlâki kıymetlerin yerleşmesinde bilhassa muhim bir devredir. Bu devredeki tahsil ve terbiyenin muhtevası, ahlaki şahsiyetin teşekkülü ve bir yere varması bakımından büyük ehemmiyet taşır. Fakat ahlâk terbiyesinin mektep tedrisatı içinde verilebileceğini sanmak büyük bir hata olur. Zira mektep kendı başına bir nizam değil, fakat ait olduğu cemiyetin küçük bir örneğidir. Mektebi cemiyetten tecrid ederek talebeye istenilen ahlâk terbiyesi verilmiş olsa dahi bunun ameli bakımdan hiç bir faydası olmayacaktır. Dışardaki hayatın kendi telâkkilerinden çok farklı prensiplerle işlediğini gören gençler, öğrenmiş oldukları prensiplerin bir masal olduğu kanaatına varacaklardır. Hakikatte mektepte verilen ahlâk terbiyesinin gayesi cemiyete ahlâkçı yetiştirmekten ziyade, cemiyette mevcut olan ahlâki norm ve kıymetleri gençlere vermektir. Binaenaleyh müfredat programlarında ahlâk terbiyesi bakımından yapılacak değişmeler büyük bir fayda temin edemez ancak bu müfredat vasıtasiyle gençlere kendi kültürlerini tanıtma imkânı bulunabilir, bu ilginin faydası da inkâr edilemez.
Zaman perspektifi şüphesiz ki bir milletin bütün fertlerinde ve tabakalarında aynı şekilde tezahür etmez. Halk arasında efsane ile tarih birbirine karışmıştır. Münevverler tarih şuurunu bilgiye dayandırdıkları için onların perspektifi bazan halkınkinden daha geniş, bazan da daha dar olabilir. Bizim halkımız arasında milli tarih ile kutsal tarih içiçe girdiği için tarihimiz müslümanlıkla, hattâ ilk insan olan Âdem Peygamberle başlar. Münevverlerimiz Türklerin milâddan birkaç bin yıl önceye kadar eski olduğunu kabul ederler. Ancak münevverlerimizin çoğunluğu bu tarihi milli tarihten ziyade Türk ırkının tarihi olarak bilirler. Onlara göre atalarımız iyi kılıç kullanan ve ata binen insanlar olarak birçok ülkeleri zaptetmişler ve birçok devletler kurmuşlar, fakat ilim, sanat ve ticaretten anlamadıkları için batılılara yenilmişlerdir. Bu münevverlerin gözünde bizim milli tarihimiz cumhuriyetin kurulmasıyla başlar, çünkü milli kültür diye benimsemiş oldukları şeyler ancak batılılaşma hareketleri sonunda Türkiye'ye giren yabancı kültür unsurlarıdır. İnkılâpçı adını verdiğimiz bu münevverlerimize göre Türkler yakın zamana kadar medeniyetin sırunda bir yük olarak yaşamışlar, hattâ at ve kılıç kültüründen başka şey bilmedikleri için bizim şimdi geri kalmış olmamızda başlıca rolü oynamışlardır. Böylece inkılâpçıların zaman perspektifi geçmişe doğru en çok yüzelli yi kadar gitmektedir.
Reklam
Ne zaman birisi bize “eskiden bu işler böyle miydi ya?" dese hemen "o günler çoktan geçti, artık bir daha geri gelmez" diyoruz. Geçmişin geri getirilmesi hakikaten imkânsızdır, eğer imkân olsaydı ben o günlerden birinde yaşamak isterdim.Onsekizinci yüzyıl sonlarına kadar dedelerimiz hep "Gazi Süleyman Han" devrini özlerlermiş. Biz şimdi 1918'den önceki Türkiye'nin herhangi bir devrine razıyız. Eğer Balkan bozgununu gören dedelerimiz bir gün torunlarının Türkçeyi bilmedikleri, kendi devirlerine lânet okuyan tiyatro eserlerine devlet kesesinden bahşiş dağıtılacağı bir devrin geleceğini hayal etselerdi, Bulgar kurşunu ile ölmediklerine üzülürlerdi. Halbuki insan kendi çocukluğunu bile yeniden yaşıyamıyor, nerede kaldı bir milletin geçmişini yaşamak... İmkân olsaydı ben o geçmişte yaşamak isterdim, hem de hususi bir mevKi, rütbe ve servet endişesi duymadan. Bir geçmiş düşünün ki, onun hayali bile birkaç nesli şeref ve şan içinde yaşatmaya yetiyor. Geçmişin hayali olmasa geleceğe hiç bir zaman ümitle bakamam. Böyle bir hayale sahip bulunmayanlar acaba ümitlerini neye dayandırıyorlar? Avrupa Birliği içine girip “medenileşeceğimizi" mi sanıyorlar, yoksa Batı'daki yeni buluşlar sayesinde hayatın daha kolay ve rahat olacağını mı?
Türkiye sömürgelikten kurtularak yeni istiklâl kazanmış bir ülke değildir; Türkiye'nin bir devlet olarak yeniliği sadece siyasi rejiminin değişmiş. olmasından ve bir kısım idareci ve aydınlarının da bu devlet ve millet birdenbire doğmuş zannetmelerinden ibarettir. Türkiye'de cumhuriyet kurulmadan önce de Türkler bağımsızdı, milli bir kültürleri ve hemen tek başına temsil ettikleri bir medeniyetleri vardı. Bu bakımdan meselâ Weimar Almanyası nasıl yeni bir devlet değilse Türkiye de yeni değildir.
Muhakkak ki, Osmanlı devletinde, devletin iktisadi yapısı dolayısiyle, en yüksek gelir sahipleri genellikle yüksek devlet görevlileriydi ve geniş çapta hayır hizmeti için daha çok onların imkânı vardı. Fakat o çağda şimdiki şekliyle bir devlet hizmeti anlayışının bulunmadığını unutmamalıyız. Padişahlar ve vezirler, hanım sultanlar vb. islâmiyetin hayır anlayışına sahip bulunmasalardı bu hizmetleri yapmazlardı. Nitekim aynı çağda Avrupa'da da devlet geliri ile şahsi gelir şimdiki mânasıyla birbirinden ayrı olmadığı halde, orada devlet görevlileri şahıslarına ait saray, konak, av köşkü gibi binalar yaptırarak,veya başka lükslerle, servetlerini harcıyorlardı. Ayrıca, Osmanlı devlet nizamı kendi adamlarının bu büyük servetleri şahsi gayelerle israf etmelerini önlüyor ve böylece onları dinin gösterdiği yolda âdeta teşvik ediyordu.
Bir kısım müelliflerin fikrine göre teknoloji bütün dünyayı sarmaktadır, ilerde bütün dünya birbirine benzeyecektir, bu benzeme, ilerde hayat sahasında da, davranışlara da geçecek... "Bundan sonra ne olacak ?" sorusunu ancak tarih felsefecileri cevapandırıyor... Hepimizin tanıdığı İngiliz tarihçisi Toynbee, “Batı medeniyeti şu son çağa ail bir şeydir... Gerilere gidecek olursak binlerce sene evvel de medeniyet vardı, demek ki batı medeniyeti olmadan da kültürler ve medeniyetler oluyor, şu halde teknoloji insanlara hâkim olmadan da insanlık yürüyebiliyor" diyor. Onun tezine göre; medeniyetler esas itibariyle dini kıymetler etrafında doğar. Batı medeniyeti de hıristiyanlık etrafında doğmuş, yaşamış, ömrünü tüketmek üzeredir.
Reklam