Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sosyalist Açıdan Jöntürk Hareketi

Yuriy Aşatoviç Petrosyan

Sosyalist Açıdan Jöntürk Hareketi Sözleri ve Alıntıları

Sosyalist Açıdan Jöntürk Hareketi sözleri ve alıntılarını, Sosyalist Açıdan Jöntürk Hareketi kitap alıntılarını, Sosyalist Açıdan Jöntürk Hareketi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Namık Kemal'in şu dizeleri de Türkiye'de hep yurtseverlik duygusunun doruğu olarak görülmüştür: Ölürsem görmeden millette ümid ettiğim feyzi Yazılsın sengi kabrime vatan malızun ben malızun (109, s. 19) Başka bir şiirinde de Narnık Kemal, eğer vatan yok olursa, insana yapacak tek şey kaldığını yazıyordu: vatanla birlikte ölmek (109, s. 21).
Sayfa 151Kitabı okudu
Türk tarihinde toplumsal yasalar çerçevesinde sultanın egemenliğini düzenleme denemesine ilk kez Reşit Paşa'nın Tanzimat reformuyla girişildL Tanzimat'la ilgili çalışmalarda, Reşit Paşa'nın düşüncelerinin, Osmanlı İmparatorluğu'nda anayasacı dönüşümlerin başlangıcı olduğu, bu çalışmaların feodal-saltçı sultan yönetiminin ortadan kaldırılmasının ilk adımı niteliğinde olduğu nadiren görülüyor. Oysa Reşit Paşa yaşadı­ ğı süre içinde, "ülkenin kesin bir mahvoluştan biricik kurtuluş yolunu reformlarda gören", belli belirsiz bir şekilde de olsa, "Türkiye'nin Orta Çağ Doğu despotizmini reddetmek zorunda olduğu, can ve mal emniyetini güvence altına alacak ve yabancıların himaye bahanelerini ortadan kaldıracak yeni bir düzen kurmak zorunda olduğu" bilincine ulaşmış bulunan ilerici Türk memur ve entelektüellerinin temsilcisi ve ideolojik önderiydi; ölümünden sonra ise onlar için bir simge oldu. (169, s. 68). Buna, imparatorluk halklarının başlattığı ve giderek genişiernekte olan ulusal kurtuluş savaşlarıyla, Osmanlı İmparatorluğu'nun içine girdiği bölünme tehlikesini aydınların bu yolla hertaraf etmek istediklerini de eklemek gerekir.
Reklam
Yol yapdi , köprü yapdi niye yaptı bre aptal oku anla.
Osmanlı İmparatorluğu'nun emperyalist devletlerin yarı­ sömürgesi haline gelmesinde en önemli etkenlerden biri de demir yolu yapımıydı. "Kilometre garantisi" ilkesine dayanan imtiyaz anlaşmalarının Osmanlı İmparatorluğu için son derece elverişsiz koşulları, demir yolu yapımını yabancı sermayenin Osmanlı İmparatorluğu'nu mali ve ekonomik boyunduruk altına almasında önemli bir araç haline getirdi. XIX. yy. sonuXX. yy. başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nda demir yolu yapımının tarihi, Lenin'in, emperyalizmin demiryolları yapımı­ nı ". . . milyarlarca sömürge ve yarı-sömürge insanını ezmenin bir aracına dönüştürdüğü"ne ilişkin değerlendirmesinin de açık bir kanıtıdır (16, s. 305). "Kilometre garantisi" adlı haracın ödenmesi, imparatorluk topraklarının üçte birinden daha çoğunda, kin dolu halktan toplanan aşar'la sağlanıyor ve bu ödemelerin tutarı yıldan yıla artıyordu. 1889-1908 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu "kilometre garantisi"ne hemen hemen 12 milyon lira (300 milyon frank) ödedi. . . Ki yalnızca ödenen bu parayla yüzlerce kilometrelik demir yolu yapılabilirdi. 1889-1914 yılları arasında "kilometre garantisi" altında ödenen parayı Türk hükümeti kendisi demir yolu yapımında kullansaydı, 1400 kilometreden daha uzun bir demir yolu yapabilirdi (177, s. 166). Bu rakamın önemini kavrayabilmek için Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancı sermayedarlar tarafından bütün demir yolu yapımı süresince (XIX. yy. ortalarından Birinci Dünya Savaşı'na dek) hepi topu 4000 kilometrelik yol yapıldığını belirtmek gerekir.
Sayfa 169Kitabı okudu
Günümüz Türkiyesi.
Ünlü Türk yazarı Halit Ziya Uşaklıgil, Abdülhamit yıllarının Türkiye'siyle ilgili olarak şunları yazıyor: "Vilayetlerden nahiyelere kadar tüm memleket içten-dıştan kurtlar tarafından kemiriliyordu. Hükümet, bütün zenginlik kaynaklarını açgözlü ve asla doymak bilmeyen saraya yönlendiriyordu. Memleketin her yanında casuslar cirit atıyordu ve onlara bol keseden para, giyecek, rütbe dağıtılıyordu. Bu kara yazılı memlekette her şey onların doymak bilmez işkembelerine akıyordu. . . Bu ülkede hainlerden memur hırsızlardan bakan devşiriliyordu. Pislikten, kötülükten başka hiçbir şey bulunmayan göğüslerinde değerli taşlardan nişanlar sallanıyor, uçurumun dibinde debelenen alçaklara yüksek makamlar veriliyordu ve tüm bu rütbelerin, unvanların, paraların ardında acı çeken, ezilen halk görülmez olmuş, silinip gitmişti" (142, s. 17).
Sayfa 171Kitabı okudu
Jöntürkler, 1908 Temmuz-Ağustos aylarında Türkiye işçi sı­nıfının ilk gösterilerini de bastırdılar. İstanbul'da kömür hamallarının, İzmit ve Eskişehir'de demir yolu işçilerinin, İzmir'de liman işçilerinin grevleri ordunun yardımıyla durduruldu. Fiilen tam olarak Jöntürklerin denetiminde olan sultan hükümeti, Eylül-Ekim aylarında
Sayfa 342Kitabı okudu
Jöntürklerin ideolojik görüşlerinde Türkçülük, Türk kültürünün gelişmesine duyulan ilgi biçiminde ortaya çıkıyordu. "Yeni Osmanlılar"ın Türk edebiyat dilini halk diline yakınlastırma ve bu dili "Türkleştirme" uğrunda verdikleri mücadeleyi sürdürme isteği, bu ilginin belirtilerinden biriydi. Örneğin, Sezai Bey, Şura-ı ummet sayfalarında halkın anlayabileceği dili savunuyor, Türk halkının eğitilmesi için bunun en önemli ko­ şul olduğunu kabul ederek edebiyatçıları, Orta Çağ Türk edebiyat yapıtlarının dilinden vazgeçmeye çağırıyordu (231, s. 201). Jöntürklerin ideolojisinde milliyetçilik bilincinin pırıltısının görüldüğü bir başka yer de Anadolu'ya duydukları ilgiydi. Hatta Jöntürk gruplarından biri, Kahire'de 1902'de, Anadolu gazetesini çıkarıyordu ve gazetede Anadolu'dan "Türklerin eski toprağı", despotizmin boyunduruğu altında bunalan "mukaddes vatan" diye söz ediliyordu (231, s. 201).
Sayfa 306Kitabı okudu
Reklam
Türkiye sömürgeci devletler arasında paylaşılamamış ya da bunlardan herhangi birinin sömürgesi olmamışsa bunun nedeni, bu yağlı lokmayı emperyalist devletlerin içlerinden birinin ele geçirmesine olanak vermeyen kendi aralarındaki azılı rekabetti
1905 Rus Devrimi, tüm Asya'da burjuva-milliyetçi antiemperyalist ve demokratik hareketlerin gelişmesi üzerinde çok büyük bir etki yaptı. V. i. Lenin, şöyle yazıyordu: "Dünya kapitalizmi ve ı905 Rus Devrimi Asya'yı kesinlikle uykusundan uyandırdı. Orta Çağ durgunluğu içinde ezilen, yabanileşen yüz milyonlarca insan, yeni bir yaşama, en basit insan hakları için, demokrasi için mücadeleye gözlerini açtılar" (13, s. ı46)
Sayfa 241Kitabı okudu
Tüzüğün 1. Maddesişöylediyordu:"Osmanlı İttihat veTerakki Cemiyeti kurulmuştur, kadın-erkek tüm Osmanlı yurttaşlarına açıktır. Amacı, adalet, eşitlik, özgürlük gibi insan haklarını çiğ­ neyen, tüm Osmanlıların ilerleme ve gelişıneieı ine engel olan ve vatanı yabancıların ellerine bırakan şimdiki hükümetin hareket şeklini değiştirmek üzere, Müslüman ve Hristiyan tüm yurttaş­ larımızı uyandırmaktır" (239, s. ll7). Örgütün amaçları, diğer maddelerde şöyle belirleniyordu: "Madde 2. Örgütün amacı, herkesin çıkarlarını savunmaktır. Aramızda (herhangi bir) ulusa, kabileye, ırk ya da dine karşı kayırmacılığa yer yoktur. Örgüt üyesi, düşüncesinde özgür ve bağımsızdır; ortak çıkarlar dışında hiçbir şeyle bağlı değildir. Madde 3. Örgütün görevi, şimdiki rejimin yerine, insan haklarını sağlayan ve uygarlığın kaynağı olan meşrutiyet yönetimini geri getirmek gibi topluma yararlı bir faaliyetle uğraşmak, insanlığın ve uygarlığın (amaçlarına) genel olarak hizmet etmektir. Bu amacın başarıyla gerçekleştirilmesine engel olanlara ve örgüte her türden zarar verenlere vatan düşmanı gözüyle bakılacaktır.
Sayfa 196Kitabı okudu
Bu yıllarda Şinasi'nin hayatının olayı gerçekleşti: Yazdığı Şair Evlenmesi adlı oyun, 1860 yılında Tercüman-ı Ahval'de yayınlandı2. Ulusal Türk dramaturjisinin başlangıcı olan bu oyun, bazı araştırıcılara göre J. B. Moliere'in etkisiyle yazılmıştı (255, s. 184). Bu oyununda Şinasi, görücü usulüyle evlenilmesi ve genç insanların kendi mutluluğunu seçme hakkından yoksun bırakılması gibi Müslüman göreneklerini şiddetle yeriyordu. Oyun, son çözümlemede, okurlarına "sorun tek tek insanların kusurlarında, ayıplarında değil, düzenin ve yaşam biçiminin yetersizli­ ğindedir" düşüncesini aşılıyorrlu (163, s. 56). Bu oyun salt ailenin, toplumsal yaşamın, kadının toplumdaki rolünün önemli sorunlarını ortaya koymakla kalmadı, aynı zamanda birçok Türk aydınını bu sorunlar vesilesiyle ülkenin sosyal ve siyasal sorunlarını daha kapsamlı ve daha ciddi olarak düşünmek zorunda bıraktı. Yazar, ozan, edebiyat araştırmacısı ve eleştirmeni Ahmet Harndi Tanpınar, bu oyunun önemini şu sözlerle belirtiyor: "Şinasi kuşkusuz ne Moliere, ne Goldoni'dir . . . Ama, oyunun anlam ve önemi yazıldığı dönem olan 1860'lar Türkiye'sinin koşullarına göre değerlendirilecek olursa, güldü­ rü niteliği de belirgin bir biçimde ortaya çıkacaktır. Gerçek şu ki Şinasi bu yapıtıyla bize dönemin hayatını anlamamız için bir anahtar armağan etmiştir" (163, s. 60).
Reklam
Bununla birlikte, incelenen dönemde, Osmanlı İmparatorluğu'nda tarımsal üretim düzeyinin çok düşük olmasının önemli bir nedeni de feodal sultan rejimiydi. Sultan hükü­ metinin vergi politikası, üretimi temelinden yıkacak biçimdeydi. Başlıca vergi, ürünün doğal vergisi olan aşardı. Bu verginin toplanması, çoğunlukla mültezimlere
Rousseau, Voltaire ve Montesquieu'nün yapıtlarını incelemeleri hiç kuşkusuz ilk Türk meşrutiyetçilerİnİn siyasal fikirlerinin biçimlenmesini önemli ölçüde etkiledi. Çünkü bu düşünürlerin yapıtları, feodal-saltçı yönetimleri sert bir dille eleştirmekte ve meşruti monarşi fikirlerini yaymaya çalışmaktaydı. Özellikle de despotizm diye adlandırdığı saltçılığa karşı, -ona koşullar dayatarak ve böylece onu sınıriayarak meşruti bir monarşi uğruna- mücadele eden Montesquieu'nün yapıtlarını yakından tanı­ maları, ilk Türk meşrutiyet hareketinin siyasal programının ete kemiğe bürünmesinde önemli rol oynamıştır {156, s. 273)
Sayfa 125Kitabı okudu
Dünya tarihinde emperyalizm döneminin hemen eşiğinde, bir zamanların güçlü Osmanlı İmparatorluğu şiddetli bir toplumsal-siyasal kriz yaşadı. XIX. yüzyılın ilk yarısında, feodal Türk devletinin temellerinin çürümesini ve imparatorluğun siyasal olarak bölünüp parçalanmasını durdurmak için Türk yöneticilerin kim bilir kaç kez giriştikleri reform denemeleri hep başarısızlıkla sonuçlandı. 40'lı SO'li yılların Tanzimat reformları1 bile, XVIII. yüzyıl sonlarından başlayarak Osmanlı İmparatorluğu'na damgasını vuran ileri derecedeki toplumsal ve siyasal çürümeyi durdurmaya yetmedi. Osmanlı İmparatorluğu bu dönemde son derece geri kalmış bir tarım ülkesiydi. Tarımsal üretim güçlerinin gelişme düzeyi çok düşüktü. Bir görgü tanığının anlatımıyla "Türkiye'de tarım, 2000 yıl önceki basamağında duruyor, ilkel kara saban kullanılıyor, gübreleme nedir bilinmiyor. . . Tahıl harmanı Musa Peygamber zamanındaki gibi yapılıyordu" (134, Bl. Il, s. 245). Büyük ve verimli topraklar, buraları köylülere kiraya veren büyük toprak sahiplerinin elinde toplanmıştı.
Karl Marx
"Tefecilik, tekrar tekrar sömürme olanağı elde etmek için, bu üretim biçimini olduğu gibi korumaya çalışır; tefecilik tutucudur ve var olan üretim biçimini çok daha acınası bir duruma düşürür"
1860'lı yıllarda yabancı sermaye sahipleri Türkiye'nin Avrupa kesimindeki doğal kaynakları işletme hakkını elde ettiler.
113 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.