Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Söz Edimleri

John R. Searle

Söz Edimleri Sözleri ve Alıntıları

Söz Edimleri sözleri ve alıntılarını, Söz Edimleri kitap alıntılarını, Söz Edimleri en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir tümcenin anlamının, onun bütün anlamlı parçalarının anlamlarınca belirlendiği herkes için apaçıktır ama bir tümcenin anlamlı öğelerinin, tümcenin içinde geçen sözcüklerle ve bu söz­cüklerin diziliş sırasıyla sınırlı olmadığı herkes için apaçık değildir. Bir tümcenin derin yapısı, vurgusu, tonlaması da onun anlamını belirleyen öğeler arasında yer alır.
Ayraç Yayınevi 1.Basım Nisan 2000, Ankara (E-Kitap)Kitabı yarım bıraktı
Dilin gerçek ya da sözde özelliklerini dünyaya yakıştırmak?
Betimlemeler bir nesnenin görünümlerinin ya da özelliklerinin, özel adlar ise nesnenin kendisinin yerine geçer. Öze giden yolda ilk adım budur;nesneler ile özellikler ya da nesnelerin görünümleri arasındaki temel metafizik ayırımlardan biri diye düşünülen ayırımın üzerinde oturmakta ve özel adlar ile belgili betimlemeler arasındaki sözde ayırımdan türetilmektedir. Böyle bir karıştırma Tractatus'ta da görülür: "Ad nesneyi anlatır. Nesne onun anlamıdır" (3.203).¹ Ama bu düşünce bizi hemen birtakım ilginç aykırılıklara sürükler: Öyle görünüyor ki, sözcüklerin anlamı dünyadaki olumsal olgulara bağlı olamaz, çünkü biz olgular değişse de dünyayı betimlemeyi sürdürebiliyomz. Oysa, sıradan nesnelerin (insanların, kentlerin vb) varlıkları olumsaldır; bu nedenle nesnelerin adları için bir anlamın varlığı da olumsaldır. Demek, nesnelerin adları, aslında gerçek ad değil! Varlıkları olumsal bir olgu olmayan bir nesneler sınıfı olsa gerek; ancak onların adları gerçek adlar olabilir.² Peki bu ne anlama geliyor? Burada bütün metafiziğin ilk günahının açık bir örneğini bir kez daha görmekteyiz: Dilin gerçek ya da sözde özelliklerini dünyaya yakıştırmak. ¹ Mill'in özel adların anlamları olmadığı düşüncesi, Wittgenstein'ın nesnelerin adların anlamları olduğu düşüncesiyle tutarlı gelmeyebilir. Fakat bu iki düşünce birbiriyle tutarsız değildir (İngilizce ile Almancada 'anlam', yani sırasıyla 'meaning' ile 'bedeuten' sözcükleri çifte anlam taşır). Hem Mili hem Wittgenstein, özel adların göndergesi olduğunu, buna karşılık anlamları olmadığını söyler. ² Krş. Platon, Theaitetos.
Reklam
Yani diyor ki pozitivist düşünürler dil felsefesine büyük katkıda bulundu
'Dilci felsefe' felsefede bir yöntemin, 'dil felsefesi' ise felsefede bir alanın adıdır. Ancak bu ikisi birbirinden kopuk olarak düşünmek yanlış olur. Dil felsefesinin sorunları dilci felsefenin yöntemleri kullanılarak çözülmeye çalışılabilir. Örneğin 'doğru' sözcüğünün ve kavramının çözümlenmesi yoluyla doğruluk sorununa bir çözüm getirilmek istenebilir. Daha da önemlisi, dilci filozofun dilsel çözümlemelerini yürütürken kullandığı yöntemler, sonunda gelip kendisinin dil felsefesine dayanır.
Dil felsefesi
İkinci dünya savaşı sırasında Amerikalı bir asker olduğumu ve bir İtalyan birliğine yakalandığımı düşünün. Beni bırakmalarını sağlamak için İtalyan askerlerini Alman askeri olduğuma inandırmak istediğimi de düşünün. Bu durumda yapmam gereken şey, onlara Almanca ya da İtalyanca, Alman olduğumu söylemektir. Bunu yapacak kadar Almanca ya da İtalyanca da bilmediğimi düşünelim. Böylece, planımı anlayacak kadar Almanca bilmediklerine güvenip, bildiğim bir iki Almanca sözü ezberden söyleyerek onlara bir Alman askeri olduğumu anlatma oyununa girişiyorum. Almanca sözlediğim sözlerden bir şiirden hatırladığım bir mısra ve anlamı: "limon ağaçlarının çiçek açtığı toprakları biliyor musun?" Elbette, beni yakalayanların, anlatmak istediğim şeyin "ben bir Alman askeriyim" olduğunu sanma hatasına düşmelerini istiyorum. Anlatmak istenilen şey, söylenen sözlerden çok daha fazlasıdır aslında. Söylediğimiz ve anlatmak istediğimiz şeylerin bir anlam ifade etmesi aslında karşımızdaki kişinin veya kişilerin ne anladığı veya ne anlamak istediği ile daha çok alakalıdır.
Sayfa 117Kitabı okudu
Bir tümcenin anlamı, o tümcenin belirli bir sözcelenişi sırasında yerine getirilen söz edimini her durumda aynı biçimde belirlemez. Çünkü konuşan kişi aslında söylediğinden daha fazlasını anlatmak isteyebilir; fakat onun anlatmak istediğini dolaysızca dile getirmesi ilkece her zaman olanaklıdır. O halde, konuşanın dolaysızca konuştuğunun, bağlamın da uygun olduğunun kabul edilmesi koşuluyla, bir kişinin yerine getirdiği ya da yerine getirebileceği her söz ediminin, belirli bir tümce (ya da bir tümce kümesi) tarafından tek biçimde belirlenmesi ilkece olanaklıdır. Bu nedenledir ki, ilkece, tümcelerin anlamıyla ilgili bir soruşturma, söz edimleriyle ilgili bir soruşturmadan ayrı değildir. Her anlamlı tümce, anlamının bir sonucu olarak belirli bir söz ediminde (ya da bir dizi söz ediminde) bulunmak için kullanılabildiğine, her olanaklı söz ediminin de, ilkece, (sözcelem bağlamının uygun olması koşuluyla) bir tümce ya da bir dizi tümceyle tam olarak dile getirilmesi mümkün olduğundan...
'Özel adların anlamı var mıdır?' biçimindeki ilk sorumuzu, 'Özel adların gönderme amaçlı kullanımları herhangi bir betimsel yüklemi sıkı gerektirir mi?' ya da basitçe 'Öznesi bir özel ad, yüklemiyse bir betimsel anlatım olan bir önerme çözümleyici midir?' biçiminde yeniden dile getirebiliriz. Fakat bu son sorunun da biri vurgusuz öteki vurgulu iki biçimi vardır: (a) Vurgusuz olanı: 'Bu tür bildirimler hiç çözümleyici olurlar mı?' (b) vurgulu olanı: 'Öznesi bir özel ad, yüklemi bir belirleme betimlemesi olan bildirimler çözümleyici midir?'
Sayfa 262
Reklam
zaman zaman biri çıkıp, başka birine, çözümleyici olduğunu düşündüğü önermenin gerçekte çözümleyici olmadığını ya da eşanlamlı olduğunu düşündüğü iki anlatımın aslında öyle olmadığını açıklar. Fakat, yine bu işin nasıl yapıldığını düşünelim. Örneğin, felsefeye yeni başlayan bir öğrenci " 'X iyidir', 'X hoşuma gitti' anlamına gelir" dediğinde, ona yanıldığını göstermek için, insanın hoşlandığı ama iyi olduğunu söyleyemeyeceği örnekler verilir, ya da bu sözlerin belli biçimlerde, söz gelişi 'Hoşuma gitti, ama gerçekten iyi mi?' örneğinde, " 'X iyidir', tastamam 'X hoşuma gitti' anlamına geldi" denemeyecek bir anlam taşıdığı gösterilir.
Edimin yerine getirilebilmesi için ortada bir uylaşımsal aracın ya da başka bir şeyin olması gerekir. Çünkü edim ancak kurallar içinde yerine getirilebilir ve altta yatan kuralları bir biçimde kullanıma sokmak gerekir. Söz vermelerde ve bildirimlerde, söz vermek ya da bildirimde bulunmak gibi söz edimlerinin yerine getirilmesinin olanaklı olabilmesi için, sozcelenmeleri bir yükümlülük üstlenmek ya da bir olgunun varlığı konusunda güvence vermek sayılan bazı uylaşımsal öğelerin var olması gerekir. Kurallarda belirtilen şeyler, herhangi bir kuralın yardımına başvurmadan da verilebilecek acı duygusu gibi doğal etkiler değildir. Bu anlamda, yalnızca dillerin uylaşımsal olduğunu değil, belli söz edimlerinin kurala dayalı olduğunu da söylemek istiyorum.