Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tataristan ve Uygur Türkleri, Kerkük'teki, İran'daki, Rumeli'deki soydaşlarımız:
Akıl, can, cevap, delil, eser, faaliyet, hanım, hayat, hikâye, hürriyet, ihtimal, ihtiyaç, ilham, ilim, imkân, inşallah, ispat, kanaat, kanun, kitap, şart, bütün, medenî, mektep, meselâ, milli, millet, sebep... diyorlar. Bu kelimeleri seviyor, bu kelimelerle düşünüp konuşuyorlar.
Beri yanda biz Türkiye Türkleri ise iki yüz milyonluk büyük Türk camiasını bir tarafa iterek ağzımızı us, tin, yanıt, kanıt, yapıt, etkinlik, bayan, yaşam, öykü, özgürlük, olasılık, esin, bilim, olanak, umarım, kanı, yasal, betik, koşul, tüm, uygar, okul, örneğin, ulusal, ulus, neden... diye açıyoruz! Gaspıralı İsmail Bey bütün Türk milletinin aynı dilde düşünmesini ve konuşmasını istemişti. Onun, "Dilde birlik, fikirde birlik, işte birlik" idealini biliyorsunuz. Şimdi biz, dilde ayrılık diye ortaya çıkıyoruz. Bu parçalanmanın kime ne faydası var? Düşündünüz mü hiç?