“Doğrusu, ben de hiçbir şey yapmamak isterdim. Bence harika bir uğraş bu; yani, hiçbir şey yapmamak. Ülkelerin savaşa girmesine neden olan kişiler asla aylaklar değildir."
Ona bir şey söylemem lazımdı. Romantik bir şey! Ayaklarını yerden kesecek bir şey.
"Sen bir mayın tarlasındaki patates gibisin!" diye seslendim arkasından.
“Tehlikelisin çünkü insanların sana inanmasını sağlıyorsun, David. Delice fikirlerini dinlemelerini sağlıyorsun. Ne yazık ki dünya senin istediğin gibi bir yer olamaz.”
Serinin ikinci kitabı bence ilk kitaptan çok daha iyiydi. Sadece ilk kitaptaki bazı karakterlerin bu kitapta çok görünmemesine üzüldüm ve yeni eklenen bir karaktere de gıcık oldum. Çok akıcı ve heyecan dozu yüksekti. Araya başka bir kitap aldıktan sonra final kitabını da okuyacağım. Yazarın kafasına kesinlikle hayranım.
Meganın kaybolmasından sonra David için işler her kısımdan daha da zorlaşmış. Sürekli hareket halindeydiler kitap boyunca daha farklı daha renkli bir yerdeydiler. Yeni epikler ve Davidin bitmeyen yetenekleri beni çok şaşırttı yine her şeye bodoslama dalıp değiştirdi. Çaylak gibi dursa da cidden herkesten daha zeki ve daha yetenekli. Aksiyon ilk sayfadan başlıyor ve hiç bitmiyor.
Serinin ikinci kitabı ilk kitaptan çok daha farklı gelişti ve bir kez daha
Brandon Sanderson'ın hayal gücüne hayran kaldım. Oldukça olaylı geçen bir kitaptı, soluksuz okudum ve asla sıkılmadım diyebilirim. Olayların bambaşka bir yere verildi, sıradaki kitapta ne olacak asla kestiremiyorum. Güvendiğimiz, bildiğimiz her şey bizi yarı yolda bıraktı. Çok yavaş şekilde bir aşk şekilleniyor ve bence kitaba çok sıcak bir hava katmış. Genel olarak Sanderson favori yazarım olma yolunda büyük bir adım daha attı.