Tasavvufa göre damla kesrettir, deniz ise vahdet ve birliktir. Damla denizde pek çoktur, kesret halindedir. Bütün damlaların denize özlem duyması, kesret aleminde olan insanın da kendi özüne doğru yol alması, yani Sufilerin Allah’a ulaşma yolundaki, vahdete ulaşma yolundaki çabaları ile örtüştürülerek dile getirilir. Tıpkı damlaların denize ulaşma yolundaki çabaları gibi, oralarda kalarak, buralarda oyalanarak, şuralarda kendilerini eğleyerek, ötelerde yolunu şaşırarak, çırpınarak, koşarak, dövünerek… Kesret küçüktür, vahdet ise büyük… Tıpkı denizle dalga gibi.
Gönüllerde hastalık olduğu için dünyalık imtihanlarımız ağır geçer. Varlık bunun üzerine bina edilmiştir.Onun için şair 'Gam günü etme dil-i bimardan tiğın diriğ' deyip devam ediyor.
Zevk-i tîğından acep yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağır rahneler dîvâra su
"Ey Sevgili! Su, geçtiği zaman toprakta nasıl yaralar, yarıklar açıyorsa, senin bakışının özlemi de benim gözlerimden akan yaşlar gibi benim bağrımda yarık yarık, şerha şerha yaralar açmakta."
"Ey Sevgili! Yaşamak için, senin o gamze kılıcına su kadar muhtacım!" Bütün beytin söylemek istediği şey işte bu. Sevgiliye o kadar muhtacım ki, suya olan ihityacım kadar ona muhtacım diyen bir âşık. O Fuzûlî'dir."