Su Tüyün Üzerinde Bekler

Enis Batur
Reklam
İmdi, çöl keşişlerine sığınacak yer kalmadı artık. Her­kes kendi kayboluşuna kalabalığın ortasında yer arıyor.
Belleğin tuttuğu, sil­meye yanaşmadığı, ikidebir yüzeye vurduğu her birimi kendi istemimizle anımsadığımıza olan inancımızı güçlü kılmak için didinip duruyorduk.
Şüphesiz ütopyalar kurar çözeriz hepi­miz, az ya da çok bel bağlarız onlara: Erewhon' dan Blanc­hot'nun Bataille'ın "negatif cemaat"ına demir atarız onlar­da, sonra gelir yapayalnızlığımız bizi bulur.
Akıl, tuhaf trafo. Akıl akla bakarken açık seçik gözü­küyor bu.
Reklam
Belli ki unutulan, unu­tulmuş oluyordu. Hem, unutmak fiili, kayıtlardan silmek anlamına gelmiyordu: Anımsamamak, anımsayamamak değildi ki unutmak, genellikle: Bir an için, belli bir süre için anımsamamaktı unutmak.
(...) Freud: Tastamam olan herşeyin ardında, korkumu doğuran o eksik'tir.
Anımsayamaz hale gelmek: Anımsamayı, (giderek) anlamayı istememek. Karşı kutupta: Anımsamak istemediğini anımsamaya çağrılmak, itilmek, hatta zorlanmak.
Reklam
Bekleyişin kendisini bekleyene, Beckett'e rastlamak...
(...) Cafe Luxembourg'a oturmuştuk Tül'le. Hemen gördüm onu. Bej, belden sıkma pardösüsüyle bakımsız bir Beckett. (...) Kendi kendisine konuşarak, herkes yağmurda hızlan­dığında ritmini değiştirmeyerek volta atmayı sürdürdü. Başlangıçta, insanın aklına, buluşacağı kişiyi geciktiği için söylenerek bekleyen birini getiriyordu. Dikkat kesildikçe, kimseyi bekliyor olamayacağı apaçık görülüyordu. (...) Kimseyi beklemediği doğru muydu gerçekten de? Sı­radan bekleyişlerden farklıydı onunkisi; Godot'yu bekle­mekten de: Bende, buluşmaya yıllar önce gelmediği için Hayat'ın tekerlek dönüşünü ters çevirmiş bir sevgilinin imgesi o an harekete geçmişti.
Parmaklarımızın bastığı tuşlarla ulaşabildiğimiz noktaların sayısızlığı bizi gönendiriyor. Ne hazin ! Yeryüzünden eskisinden az kan kokusu geliyor, diyebilir miyiz? Kişi başına düşen mutluluk, iletişim, uygarlık birimlerinin arttığını söyleyebilir miyiz ? Bilme, öğrenme, ilerleme efsanesi bizi vandallığın, sağırlığın ortasına gömdü.
Şunu geç farkettim ben: Yüzümü öteki, ötekiler benden daha iyi tanır.
Bir ağaçla konuşmaya kalkışmak, türdeşleriyle paylaştığı sağırlık basamaklarını tırmanmaktan yorgun düşmüş biri için hiç de akıldışı bir davranış, mantıktan yoksun bir seçim sayılamaz. Duyduklarını anlamaktan aciz komşularımla kuracağım diyalog, beni duymadığından bütünüyle emin olmadığım bir ağaca doğru konuşmaktan, iç konuşmaktan daha tutarlı olur, kim diyebilir ?
Kendi sözümona uygarlığının merkezi girdabından çıkamayan sayısız dünyalı için henüz insanın keşfi zihnen eksiktir.
Resim