Dili oldukça anlaşılır ve sade. Sürükleyici, okurken diğer bölümde ne oluyor acaba diye merak uyandırması güzeldi. Tavsiye ediyorum, ölmeden önce okunulmalı!
Kitapta Raskolnikov’u tanımlayacak olursam; o karmakarışık sanki çoklu kişilik bozukluğuna sahipmişçesine bir delilik halleri diyebilirim. Kitabı okurken o kadar çok benimsedim ki sanki Raskolnikov’un ortağı gibi hissettim kendimi. Sanki cinayeti birlikte işlemişiz gibi; eyvah kendimizi ele verdik diye yüreğim hopladı.
Raskolnikov belki de yaşadığı tavan arasındaki odaya kapatıp kendisini dış dünyadan soyutlamak istiyordu. Aklından adeta bir ışığın yayılma hızı gibi geçen o tedirginlikleri, şüpheleri, ikilemde kalmaları, kendi kendine konuşmaları, içini kemiren korkuları, savunduğu dönem konuları…
Cinayet sonrası teslim olması hakkında kitaptaki alıntı ile özetleyeyim.
“Cinayeti neden işlediği sorusuna, büyük bir dürüstlülükle, çok yoksul olduğu, kadının evinde üç bin ruble bularak bununla hayatını düzene sokmak istediğini söyledi. Korkaklık yüzünden cinayete sürüklendiğini ve tembel bir insan olduğunu da eklemeyi unutmadı. Neden teslim olduğu sorulunca, vicdan azabı duyduğu cevabını verdi.”
Kardeşi okulunu bitirsin ve rahat hayat yaşasın diye kendisini satmayı düşünen Dounia Romanovna. İşinden atılmış bir devlet memuru Marmeladov. Hayata ölmez bir tutkuyla sarılan Katerina İvanovna. Dostça davranan, yardımını esirgemeyen bay Razumihin. Sabit fikirli Pyotr Petrovich. Kadın delisi insancıl duyguları kalmamış bir Svidrigailov. Raskolnikov’u hiç bırakmayan zavallı kızcağız Sonia ve daha nice karakterler…