2. Abdülhamid Dönemi Alevi Algısı ve Siyaseti

Sultanın Kızılbaşları

Yalçın Çakmak

Quotes

See All
Kızılbaşlık Osmanlı Devleti’nce, Anadolu’da yaşayıp içlerinde Şiî izler barındıran ve Şah İsmail'in müridi olmaları hasebiyle "12 dilimli kırmızı başlığı" giyen grupları da kapsayacak şekilde İran ve Şiîliği nitelemek için kullanıldı. Kavram aynı zamanda meşru otoriteye karşı gelmek ve dinen “sapkın” görülmek gibi genel bir Osmanlı karşıtlığıyla da özdeşleştirildi. Kızılbaş olmak ya da Kızılbaş'a gitmek ifadeleri Osmanlı kaynaklarında İran yanlısı olmayı nitelerken, Kızılbaşlık ifadesi ise bu toplulukların inanç ve toplumsal statülerini belirleyen bir terim olarak, Sünnîlik kalıplarının dışında kalan "sapkın" inanç kesimlerini niteleyen "râfızî" terimiyle birlikte kullanılmaktaydı.
Kızılbaşlık popüler açıdan bir 12 İmamcı Şiîlik hareketi olmaktan ziyade Ali'yi, soyunu, “ayrıca soylarını Ali'ye bağlayan birçok mutasavvıf, derviş ve gaziyi kutsayarak velileştiren bir Türkmen ve geniş halk kitlesi Müslümanlığının 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Safevî silsilesine bağlanan biçimi”ydi.
Reklam
1.Selim'in Kızılbaşları büyük bir tehlike olarak görmesinin ilk nedeni, koyu bir Sünnilik savunusundan ziyade devletin siyasi ve ekonomik bütünlüğüne bir tehlike arz ettiklerini düşünmeksinden ileri gelmekteydi.
Şah İsmail'in -kuvvetle muhtemel babası Haydar ve dedesi Cüneyd'in de- Osmanlı idaresinden hoşnutsuz olan topluluklar içerisinde geliştirdikleri propaganda faaliyetlerinin 12 İmam-İmamiye Şiîliği (İsnâ-aşeriyye) eksenli olduğu belirtilse de gerçekte bunun daha çok İsmâilîlik eksenli olduğu görülmekteydi. Çünkü propagandanın yapılış ve Şah İsmail'in kendini bu topluluklara empoze ediş tarzıyla bu propagandaya maruz kalan Türk ve Kürtlerin o günden bugüne uzanan inançlarının İmamiye Şiîliğinden ziyade Nizari İsmâilîliği'yle örtüşmesi Şah İsmail'in propagandasını İmamiye adı altında İsmâilîliği referans alarak gerçekleştirdiğine dikkatleri çekmekteydi. Gölpınarlı'ya göre Safevîler, kendilerini İran'da Ca'feri mezhebinin hizmetçisi ve destekçisi olarak tanıtırken, Anadolu'ya gönderdikleri halifeleri vasıtasıyla buradaki "Alevîlere" karşı imam ve Mehdi olduklarına yönelik bir propaganda gerçekleştirdi. Böylece, Doja'nın "Anadolu Şiîliği" olarak dile getirdiği bu konar-göçer toplulukların inancının da ortaçağa özgü Müslüman tasavvufundan ziyade, onların siyasi olarak kendilerini ifade biçimi olduğunu söylenebilir.
Yasaklama sonucu Bektaşî tekkelerinin başına atanan tarikat mensupları içerisinde Nakşibendi şeyhleri ilk sırayı aldı. Nakşibendilik dışında Kadiri, Sa’diye, Bayramî, Halvetî, Mevlevî ve Gülşeni tarikatlarından şeyhler de Bektaşî tekkelerine atanmaktaydı. Fakat ilk tercih her zaman Nakşibendilerden yana kullanıldı. Bu bakımdan devletin, Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın başında bir Nakşibendi bulundurma hususunda da 1913 yılına kadar bu denli ısrarcı davranması tamamen bunun delili gibiydi.
onurlu insanlar
Şiddetle sonuçlanan bütün bu hadiselere rağmen, Yezidilerin " doğru yola" getirilmelerine dair devletçe gerçekleştirilen pratiklerin istenilen sonucu vermediği görülmekteydi.
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam
Bektaşîlere karşı öne sürülen ithamlara rağmen, kapatılan tekkelerde el konulan eserlerin muhtevasının râfızîlik ve mülhidlikle hiç bir ilgisinin bulunmaması da -hatta Sünnî nitelikli olup- devletin tarikata yönelik suçlamalarının fikri bir temelden yoksun olduğunu göstermekteydi. Diğer yandan, Bektaşî olmalarına rağmen "rıfz ve ilhad hareketlerinde bulunmayanların kendileriyle beraber emlak ve arazilerine de müdahale edilmemesine" yönelik dile getirilen tembihler ve şeyhleri ehl-i sünnet olan tekkelerin kapatılmayıp bunlara zarar verilmemesinin emredilmesi “makul" olarak görülen Bektaşîlere karışılmadığına işaretti. Fakat bu durum aynı şekilde tersi bir okumayla rıfz ve mülhid kategorisine giren herkesin hedef haline getirildiği de ortaya koymaktaydı.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.