Erken Çağa egemen olan ve kendini her şeyi kabul ettiren din ögesi, MÖ 3000 yıl zarfında giderek günlük hayatın sarılmasına yönelmiş pratik yaşam tasavvurları tarafından ortadan kaldırılmış olmalı. Yaşam sevinci ve yaşamdan tat alma, sert bir çalışma ortamına karşı bir denge olarak Sümer varoluş da önemli bir rol üstlenmiş gibi görünmektedir. Burada dini şölenler de, Sümer‘de yaygın olan tapınak fuhuşları nedeniyle dünyevi zevk düşkünlerine ve sevilen kutlamalara dönüşmüştür.
“Dünyayı”, “ toprak” teriminin karşılığı olarak, insan varlığı ve çalışkanlığıyla değiştirilmiş doğa şeklinde algılarsak, bu tarihsel anlamıyla ilk kez, MÖ 3000 yılı civarının Mezopotamya’sında buluruz.
Gılgamış’ın ölümsüzlük özlemi ve arkadaşını tekrardan yaşayanların dünyasında görme isteği, özlü yaşam bilgeliği tarafından bozulmamaktadır. Gılgamış’ın gerçekliği ile hedeflediği şeyler arasındaki çelişki ve ikirciklik, destanın son satırlarına kadar devam eder.
Sümerler nispeten erken bir dönemde tanrıların velayetinden kurtulmuş olduklarını ve dünyevi yaşamla kendi olanaklarıyla başa çıkmak için çabaladıları sonucuna varabiliriz. Onlar aynı zamanda yaşamdan tat almayı da öğrenmişlerdi.
İnsanların birbirlerine yaptıkları tüm kötülüklere ve vahşete rağmen, artık asla tam kaybolmayacak olan bir ‘ insan olma bilinci’ oluşmuştur…. Gılgamış Gılgamış’ın dünyevi yolu kibirle başlar, çaresizlikle son bulur.
Gılgamış Destanı, tanrılardan kurtulma sürecinin aynı zamanda kaçınılmaz bir ölüm süreci olduğunu ve insanın ölüm karşısında duyduğu korkuyu gösteren ilk manzum eserdir. Okuyucunun önünde aydınlanma, düşüncenin ilk çığır açışı ve insanın tanrılara karşı ilk isyanı gerçekleşir.
Enkidu seksüel doyumdan sonra geri döndüğünde, hayvanları ondan kaçtılar. Doğa insanı masumiyetini kaybetmişti…. Her insanda mevcut olan olan güçlerini açıkça ölçme, daha iyi olduğunu kanıtlama arzusu ve aynı zamanda kendisini anlayan ve birlikte olacağı bir arkadaş bulma özlemi… Enkidu ve Gılgamış arasındaki buluşma, iki düşman arasındaki kavgadan çok, bir spor karşılaşmasına benzer. Birbirlerine eşdeğer olduklarını ispatlarlar. Bu, tam da gerçek bir arkadaşlığın şartı gibidir.