"Sen kimlerdensin?"
"Xazo'nun oğluyum."
"Şimdi belli oldu. Tapular için geldin buraya..."
"Ne diyorsun be kardeşim! Ne işim olur tapuyla?"
"O zaman altın aramaya mı geldin?"
"Başka şey bilmez misiniz siz? Özlem çektim, yetmiş sene sonra evimizin yerini, doğduğum evi, dedemin diktiği cevizleri görmek istiyorum."
"Yok yok, sen altın arıyorsun!"
"Boşa dememişler, balık susuz, Ermeni ağasız yaşayamaz diye. Doğu'da Seferberlik'ten sonra köylerde kalan Ermenilerin her biri bir Kürt'ün himayesine girmiş. Can güvenliğine karşılık emeğini de malını da artık "ağam" dediği bu kişiyle paylaşmak zorunda kalmış. Kimi yerde bu düzenin altında ezildikçe ezilmiş, elindeki her şeyden olmuş; kimi yerde de faydasını görmüş."
"Ferman, gel şahadet getir, kızımı sana vereyim," dedi. Kızı da öyle güzel ki, köyün gözdesi!
Tutturdu "Şahadet getir, gel benim damadim ol!" Adam haklı!
Hoca efendi "Bir gavuru Müsluman ederseniz on defa hacca gitmekten daha büyuk sevap işlersiniz," diyor çünku millete. Zaten dagdaki adamlar da beni onun icin dovuyor. Sevap kazanmak için! Uçak yok, araba yok, nasıl gideceksin hacca? Deveyle mi, merkeple mi, yürüyerek mi? Adam bir ay hayvan sırtında yol mu tepecek? Kısa yoldan bana bir şahadet getirtse, on defa hacca gitmiş gibi olacak işte. Bilinçli dövüyor yani.