Gece pencerenin simsiyah olduğu zamandır. Gündüzün, rengi açık gri olur. İnsan hayatı yaşayan, bir, önündeki masadır. Gece görür, gündüz görür. Ben, pencerenin rengini görürüm sade.
Cümlesiz fiilleri düşündüm. Seb ölmüş değildi. Hoş, adamın adı da Seb değildi ya, ne önemi vardı. Onu başkalarından ayırdetmek, ayrı düşünebilmek için bir ada ihtiyaç duyduğumda aklıma ilk gelen hece bu vazifeyi daima görebilirdi. İnsanları mutlaka kendi adlarıyla, yani nüfus cüzdanlarında kayıtlı, ana ve babalarının kendilerine hiç danışmadan, belki de günlerce üstünde durarak vermiş oldukları ad ile çağırmak şart değildir. Ancak kendi ismimiz bir kene gibi yapışır bize, onu bir türlü atamaz, başka bir insan olamayız. Başka bir nüfus cüzdanı, ölümler, yüzlerce ağız onu o yapıştığı yerden çıkarıp atamaz. Meğer ki sırtının orta yerlerinden bir iğne batırıla, o da ayaklarını çeke. Seb demiştim. Ölmedi henüz.