Necati Cumali'yle ilk tanışıklığımız. Kendisini "Susuz Yaz" filminden elbette tanırdım ama bunun bir hikayeden alıntı okuduğunu bilmiyordum ne yalan söyleyeyim. Inşallah filmini de izleyeceğim.
Zamanın bir kıskaç rolü üstlendiği bu devrin insanı olarak bundan 20 25 yıl öncesi bile bizim nesil için uçuk yıllar, hikayeler ise hep 40 yıl öncesine veya sonrasına dayanıyor. Büyük sıkıntılar ve köy hayatı.
İzmir hikayelerin ortak yanı, Seferihisar ve Urla sık sık duyduğum yerler arasında.
Yalıkahve'nin çınar dibindeki kahve de bir batak atmak istemiyor değil insanın canı.
İlk Hikaye, bir suyun kıymeti ve ihanetin bedeli.
Gülsüm Kıza Ağıt tam da bugünün problemi, büyük bir toplumsal sorunun ilk adımları değil zaten son adımları da olması hiç.
Selim'i Anarım hikayesi çok naif, çok derinden. Biraz Gülü Yetiştiren Adam var sanki gizliden içinde.
Dili olarak yansıttığı kareler köy havasının içerisinde alıp sürükledi bizi. Bazen cinayet işlerken, bazen devenin sırtında bazen sevgilisini kaybetmiş Esma gibi seyrettik tüm olan bitenleri.
Kalemine sağlık Necati Cumali, rahmet olsun. Yeni şeyleri ekledik sayende heybemize.