“ama insan doğası gereği,ne büyük felaketlere ne de büyük sevinçlere birdenbire inanamaz.Gönül öyle bir müftüdür ki istemediği şey için kolay kolay fetva vermez.”
“Akılsız,ilimsiz,huysuz,faziletsiz,sabırsız,acımasız,hayasız insan bulunur,lakin aşksız insan bulunmaz.Aşk ve muhabbet herkesin düşüncesinde mevcuttur,ancak bir cazibe merkezi olmadıkça gerçekleşmez.”
“Ah siz erkekler,ne kadar zalimsiniz! Bir kızcağızın bir gözü birazcık şaşı olsa yahut bir ayağı topallasa biçare evlenmeksizin ihtiyarlar gider.Kimse almaya tenezzül etmez.Ama sizin en fenanız,en uğursuzunuz,en sakatınız bakarsın kızların en güzelini,en uslusunu alır da biçareyi esir eder!”
Çünkü aşk öyle doğal bir gerekliliktir ki, insanoğlunun hepsinde görülür. Yani, erkeğinde dişisinde, ufağında büyüğünde, çocuğunda yetişkininde, gencinde ihtiyarında, fakirinde zengininde, akıllısında ahmağında, âliminde cahilinde, medenisinde ilkelinde ortaya çıkar. Herkesin gönlü aşkla yoğrulmuştur. Beşikteki çocukların gönülleri de aşktan çok habersiz değildir. Hele yeni yetme çocukların gönlünde çok kere aşk ve muhabbet coşar. Onlar da severler, sevilirler. Gönüllerinde özel bir şey hissederler. Ancak, zavallılar o sevginin neden geldiğini ve bir güzellik ve cazibenin sonucu olduğunu anlayamazlar. Aşkı işitirler ama aşk denilen şeyin bizzat hissettikleri duygu olduğunu bilmezler. İşte doğa, aşkı insanoğlunun tümüne eşit olarak dağıtıp hiç kimseyi mahrum bırakmamıştır. Akılsız, ilimsiz, huysuz, faziletsiz, sabırsız, merhametsiz, hayasız adam bulunur, lakin aşksız adam bulunmaz.