"Herkesin bir gideni vardır, içinden bir türlü uğurlayamadığı..." demiş T. Uyar. Arkadaşlar, dostlar, akrabalar, sevgililer... gidiyor tabii. Zaman öğütüyor ilişkileri. Olgun bir beyinle, kalender bir yürek kaldı zannediyorsun geride, oysa gün geliyor anlıyorsun ki gidenlerden birisi sessizce kapatmış gönül kapını. Ve sen ilişkilerini, dostluklarını farkında olmadan yalnızca aklınla yaşamaya başlamışsın. Anlayamadığın ise, aslında bütün değilsin artık, yarım kalmışsın, eksiğe düşmüşsün, kusura bakma ama biraz da kalpsiz olmuşsun.
Eğer birisini koşulsuz seversen, art niyetsiz, saf, hatta zamansız - mekansız, annen gibi, evladın gibi... Hiç kuşkun olmasın, bir gün sevgin, sevdiğini koluna takar sana getirir.
Olayların kişiler üzerindeki etkisi pek hesap edilmez. Katil neden katildir? Acımasız bir psikopatı bu hale getiren nedir? Hırçın bir delikanlının geçmişinde hangi olay vardır? Kötülük genetik midir, çevrenin ve olayların sonucu mudur? Sor dur... Soran yok tabii...
"Ben ölümlüyüm dedi beden, ayrılırız bir gün...Tutkulu aşklar kısadır dedi ruh, sen de sev beni, vakitlice...
Bu yükü hangi ölümlü taşıyabildi ki dedi beden, toprağın altı hüsrana uğramış kemiklerle dolu... Nemli hücrelere hapsolmuş bedenleri düşün dedi ruh, ışığımla örtülecek gecelerin...
En son Havva kanmıştı dedi beden, tutkulu aşk dediğin yasak meyve... Bunu kimse bilmeyecek diye fısıldadı ruh, o yasak meyvenin sırrını getirdim sana..."