Tanrıkulu'na sordum:
Ne dersiniz efendim ;bizi,bazı fikir ve ruh hususiyetlerimiz yüzünden geri olmakla,gerilikle suçlandıranlar var?
Güldü,kainat kadar geniş güldü:
-Bu sizin çok ileri olmamızdan...
Ve sustu; gök kadar derin sustu.Derken mırıldandı:
-Zaman bir daireye benzer.Tıpkı koşu atlarının,etrafında döndüğü kâmil kavis gibi bir daireye...Mesela 3 devir sonunda bitirilecek olan koşuyu bir devir fazlasıyla koşan at,bu daire üzerinde,öbür atların gerisinde koşuyor gibi görünmez mi?Evet,bu at 1000 metrelik daire hesabına göre tam 900 metre ileridedir.
– Batmayacağına inanarak, dedi, suya bas, yürür gidersin. İmkansız olan belki buna inanmandır; su üstünde yürüyebilmen değil... İnanmaktan açayım, inanmaktan... İnanmak, insanoğluna vadedilen bütün mucizelerin anahtarı... İnanmaya memuruz. Ne kadar kuvvetimiz varsa hepsini inanmaktan alıyoruz. Neye inanmıyorsan, sen o şeyde, kanatları kesilmiş bir kuşsun; uç bakalım uçabilirsen... Eşya ve hadiselerin varlığı, kendisini, kendi zatı varlık hey'etinden evvel, bizim inanmamıza borçlu... İnandığımız herşey var; inanmadığımız hiçbir şey yok.