sen bensin, ben Senim, söyle
bana utandığın derdini birlikte utanalım. İçindeki dert altından kalkılmayacak bir acıysa ikimiz birden taşıyalım. Taşıyamayacağımız kadar ağır bir acıysa birlikte ölelim. Sana yazık,
bana da yazık, tek başımıza çekmeyelim bu acıyı. Söyle bu
derdini Poyraz bana, kurban olsun Zehra sana. Bak sevdiğim,
annem öldüğünde, babamın gözünün önünde denize atıldığında babam yaşamaz sandım. Annemin acısıyla yarı ölü, yarı
diriydi, uzun sürdü. Sonra arkadaşlarından mektup beklemeye başladı. Mektuplar gelmeyince, bu acı annemin ölümünden ona daha ağır gelmeye başladı. Bu acı babamı öldürecek
diye her gün gece gündüz düşünmeye başladım. Sen de biliyorsun hangi dala el atmışsa dal eline geldi. Yaşama gücü kalmamıştı ki hapisteki arkadaşından mektup geldi. Babam o
mektubu duyurmadık adam bırakmadı adada. Sevincinden
doldu taştı. Şimdi iliklerine kadar, yüreğinin köküne kadar sevinç dolu. Onun sevinci adayı sardı. Herkesin de sevinçten
başı dönüyor. Herkes sevinç vurgunu yemiş gibi. Herhalde insanoğlu budur, böyle inişli çıkışlıdır, tam ölüyor derken birden doğruluyor, ayağa kalkıyor babam gibi. Söyle bana derdini sevdiğim, canım. Bu insanların biribirlerine zulmettiği dünyada bizim biribirimizi bulup sevmemiz her insanın başına
gelecek bir mutluluk değil. Savaşa girdim diye insanlığından
utanıyorsan, o senin suçun değil, sizi savaşa sürenlerin suçudur. Bırak da onlar insanlıklarından utansınlar."