Araştırmanın alanı Antika Tarih: İÖ (Isa'dan Once) 4-5 bin yıllarinda başlar, İsa'nın Doğumundan Sonra 14'üncü Yüzyılda biter. Bu alanda araştırılan başlıca konu: altı-yedi bin yıldır, insani umutsuzluğa düşüren bir saat intizamı ile boyuna "Tekerrür" eden medeniyet "Yıkılış ve "Yeniden kuruluşlarıdır.
Böyle bir araştırma neden önemli oldu?
Bugünkü Türkiye'yi anlamak için, onun, dün içinden çıktığı (daha dogrusu bir türlü içinden çıkamadıgı) Osmanlı Tarihine inmek gerekti. Osmanlı Tarihinin maddesine girince, onun Islâm Medeniyeti'nde bir "Rönesans" olduğu belirdi. Islam Medeniyeti: tipki Grek ve Roma Medeniyetleri gibi, Kent'ten (Cité'den) çıkmış Antika (Kadim) Medeniyetlerden biriydi. İlk
Sümer öncesinden (Protosümerlerden) İslam Medeniyeti'ne gelinceye degin sıralanan Antika Medeniyetlerin hepsi de: hem birbirlerinin aynı, hem
birbirlerinin gayri olarak birbirlerinden çıkagelirlerken, hep aynı gidişi- süreci (proseyi) gösteriyorlar ve bir tek kanuna uyuyorlardı. Günümüze değin uzanmış bütün problemlerin: sebep-sonuç zincirleme-
siyle nasıl tá Protosümerlere dek dayanıp çıktığı dupduru anlaşılmadıkça, hiçbir somut (konkret) Tarih olayı gereği gibi aydınlanamıyordu.
Kendi hesabıma bütün dünya çevresini dolaşıp da, hiçbirisi açıkladıkları şeylerin en ufak sebebini ortaya koymayanları gördükçe kendimi gülmekten alamıyorum..
Marks'ın not ettigi gibi: Aristotales, her malın bir kullanım değeri", bir de "değişim degeri" bulunduğunu sezdi. Ama degerin insan emeğinden doğduğunu göremedi. Çünkü Grek toplumunda, başlıca üretim işlerini köleler yapıyorlardı. Köle, adam yerine konulmuyordu ki, onun emeği medeniyeti yaşatan değeri yaratmış sayılsın. Ancak hür işçi çalıştırmak daha kärlı olduğu gün, Ingiltere'de Adam Smith'ler, David Ricardolar, değerin, insan emeğinden çıktığını belirttiler.
"Bildiklerimizin gerçekten ele alınması": olayları gelişigüzel istiflemekten (yığmaktan) ziyade, onlara çekidüzen vermeli, bunun için de Tarih
gidişinin gerçek kanunları üzerinde az çok aydınlanmalıdır. Tarih sınıflanması bulunmadıkça, şu veya bu bölümün işlenişi sübjektif yorumlardan
kurtulamaz. Bilim determinizmi gibi konulan
Barbarlar, insan değerini mi yok ediyorlar?
Tersine: Kişinin haysiyet ve ahlakini sifira indirip, toplumun dirlik ve düzenini uçuruma sürükleyen YALAN, medeniyetin icadıdır. Barbar yalan bilmez, uygar kisi yalansız yaşayamaz...
Uygarın hoş görür, Barbarın gaddar, zâlim sayılması da, görünüşe aldanmaktır. Barbar, dış düşmana, yabancıya karşı ne kadar sert ise, kendi toplumu içinde o kadar eşit kan kardeşidir. Uygar yabancıya yaltaklanır, kendi yurttaşına yukarıdan bakar. Medeniyet ilerledikçe, eşitligin ve kan kardeşliğinin yerine eşitsizlik kanunlaşıp, zulüm geçer. Bütün dürüst Tarihçiler, Barbar Toplumun temiz ve yüksek karakterli insan yetiştirdiğinde söz Birliği ederler. Herodot, Barbar Persleri anlatırken şöyle der:
"Çocuklarını beş yaşından beri eğitime başlatırlar. O yaştan yirmi yaşına dek, çocuğa yalnız üç sey öğretirler: ata binmek, ok atmak ve doğru söylemek."
"Yalan söylemekten daha utanç verici bir şey bilmezler."