Tarihin Gölgesinde

Taha Akyol

En Yeni Tarihin Gölgesinde Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Tarihin Gölgesinde sözleri ve alıntılarını, en yeni Tarihin Gölgesinde kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bazıları hanedan mensuplarını Türk olmamakla itham ediyor ama doğrusu ne demek istiyorlar pek anlamıyorum. Hanedanın anaları büyük ölçüde Kafkasyalıdır. Daha evvelini sorarsanız, iki büyükanne de Ukraynalıdır. Bizim hanedanımız soy olarak Türk ve Ukrayna ana-babalardan müteşekkildir. Hürrem Sultan’la Hatice Tarhan Sultan Ukraynalıdır. Bunlar “cemaatbaşı” dediğimiz, bütün hepsinin büyük dedesi olan Kanuni Sultan Süleyman ve I. İbrahim’in eşleridir. Çocukların soyu bunlardan gelmedir. Kendileri çok güzel kadınlardır ve aynı zamanda çok da zekidirler. Hürrem Sultan, hareme çok küçük yaşta gelmediği halde Türkçe şiir yazacak, güzel mektuplar yazabilecek derecede Türkçe öğrenmiştir. Bu durum bir zekânın göstergesidir. Hatice Tarhan Sultan ise aklı başında bir kadındır ve fevkalade zekidir. Bunlar önemli göstergelerdir. Çok iyi okumuş, çok iyi eğitim görmüşlerdir. Dahası Avrupa sosyetesindeki büyük entelektüellerin bile itibar ettiği insanlar bunlar… Mesela Neslişah Sultan ve kardeşleri, Wilhelm Furtwangler, Willi Boskovsky gibi sanatçıların iftiharla ve kıvançla, severek dostluk yaptıkları insanlardır. Hatta şöyle bir şey rivayet edilir: Neslişah Sultan bir konsere bir iki dakika geç kalmış ve tabii ki kapılar kapanmış, içeri girememiş. Birisi gelmiş ve “Sen niye burada bekliyorsun?” deyip onu götürüp orkestranın arkasına oturtmuş. Furtwangler orkestrayı yönetirken Neslişah Sultan’ı görünce gülümseyip selam vermiş.
Hanedan halkının Mustafa Kemal hakkında evin içinde ne konuştuğu bizi hiç ilgilendirmez. Mahrem konuşmalar tarihe mâl olamaz. Bugün ise samimi olarak şunu söylüyorlar: “Mustafa Kemal irticaya karşıdır.” Çünkü hanedan da “mürteci” diyebileceğimiz birtakım grupları sevmez. Çünkü hanedan, tasavvufî terbiye sahibidir; gösterişli, nümayişli, yıkıcı, tahkir yoluna sapan fundamentalist diyebileceğimiz gruplarla iyi anlaşamazlar. İkincisi, “Devleti kurtarmıştır” derler. Bir Türk generalin başarısı, onlar için iftihar edilecek bir şeydir ve bunu her zaman söylemişlerdir. Üçüncü söyledikleri de şudur: “Bize yakışmaz. Mevcut Türk devletine dil uzatılmaz.” Tenkit başka, toptan saldırma ve tahrip amaçlı saldırı başkadır. Bu zihniyet çok açıktır: Türk devleti mukaddes bir organdır. Bizim için devlet rastgele bir kuruluş, sadece asayişin ve sosyal kontratın sağlayıcısı bir müessese değildir. Cevdet Paşa’nın ifade ettiği gibi, Müslüman-Türk düşüncesinde sosyolojik olarak “Devlet, vahyin eseridir.” Yani insanlara verilen ilahî aklın kabul ettiği bir organizasyondur devlet. Bunu mukaddes bilirler. Bu nedenle o fakr-ı zaruret içinde bile padişah hazineye el sürmez.
Reklam
Hanedanın sürgünden sonraki yaşamı nasıldı? İlber Ortaylı: Ahlaksız bir hayat sürmemiş; fuhuş, dolandırıcılık gibi yollara asla tevessül etmemişlerdir. Bunları gayet kolay yapabilecekken, rezil bir hayattan şiddetle kaçınmışlardır. Kadınlar iffetli yaşamışlardır. Halife bu gibi olaylara dair onları ihtar eder ve hatta “Yaşadıkları hayat uygun değil” diyerek iki yeğenini aileden tard etmiştir. Dolandırıcılık kati surette söz konusu değildir. Mesela kimi düşkün hanedanlar kolayca madalya dağıtır; bizim hanedanımızda böyle bir şey yoktur. Çok mütevazı hayat yaşamışlardır; pek çoğu da gözleri yaşartacak derecede fakirdir. Buna rağmen iyi tahsil görmüşlerdir. Bilhassa Fransa’da eğitim pahalı olmadığı için en iyi okullara gitmişlerdir. Halen hayatta olan Neslişah Sultan “Ben yamalı prensestim” demişti, fakat belli ki en iyi okula gitmiş, Fransızca ve İngilizceyi en iyi şekilde öğrenmişti. Ayrıca hanımlar melez oldukları için Avrupa yüksek sosyetesi arasında güzellikleriyle de ünlüdürler.
Bazıları hanedan mensuplarını Türk olmamakla itham ediyor ama doğrusu ne demek istiyorlar pek anlamıyorum. Hanedanın anaları büyük ölçüde Kafkasyalıdır. Daha evvelini sorarsanız, iki büyükanne de Ukraynalıdır. Bizim hanedanımız soy olarak Türk ve Ukrayna ana-babalardan müteşekkildir. Hürrem Sultan’la Hatice Tarhan Sultan Ukraynalıdır. Bunlar “cemaatbaşı” dediğimiz, bütün hepsinin büyük dedesi olan Kanuni Sultan Süleyman ve I. İbrahim’in eşleridir. Çocukların soyu bunlardan gelmedir. Kendileri çok güzel kadınlardır ve aynı zamanda çok da zekidirler. Hürrem Sultan, hareme çok küçük yaşta gelmediği halde Türkçe şiir yazacak, güzel mektuplar yazabilecek derecede Türkçe öğrenmiştir. Bu durum bir zekânın göstergesidir. Hatice Tarhan Sultan ise aklı başında bir kadındır ve fevkalade zekidir. Bunlar önemli göstergelerdir. Çok iyi okumuş, çok iyi eğitim görmüşlerdir. Dahası Avrupa sosyetesindeki büyük entelektüellerin bile itibar ettiği insanlar bunlar… Mesela Neslişah Sultan ve kardeşleri, Wilhelm Furtwangler, Willi Boskovsky gibi sanatçıların iftiharla ve kıvançla, severek dostluk yaptıkları insanlardır. Hatta şöyle bir şey rivayet edilir: Neslişah Sultan bir konsere bir iki dakika geç kalmış ve tabii ki kapılar kapanmış, içeri girememiş. Birisi gelmiş ve “Sen niye burada bekliyorsun?” deyip onu götürüp orkestranın arkasına oturtmuş. Furtwangler orkestrayı yönetirken Neslişah Sultan’ı görünce gülümseyip selam vermiş.
Hanedan halkı Türkiye’ye ne zaman dönebildi? İlber Ortaylı: Hanedanın kadınları 1952’de döndüler; 1974 affıyla da erkekler döndü. İlginçtir, bu affa karşı çıkanlar Halk Partililer değil, Adalet Partili İhsan Sabri Çağlayangil ve arkadaşlarıdır. Utanılacak bir şey... Hiçbir şekilfde izah edemediğim ve anlayamadığım bir tutumdur bu. O zamanın Hanedan Reisi Orhan Efendi, Amerikan mezarlığında basit bir memur; yarı aç yaşıyor. Nice’de bir oda tutmuş ve orada yaşıyor. Onun buraya gelmesinden rahatsız oluyorlar. Stalinist bir tutumdur bu. Bunları bilmek ve kaydetmek lazımdır, çünkü bizim hafızamız iyi işlemez. Günün birinde birisi çıkar, İhsan Sabri Çağlayangil’in faziletlerinden bahsetmeye kalkarsa “faziletin sınırları”nı kendisine gösterirsiniz.
Şüphesiz ki bir imparatorluğu yöneten ana unsurun milliyetçi parçalanmanın başını çekmesi beklenemez. Kendisi sadece o devleti, o coğrafyayı muhafaza etmekle yükümlüdür. Bu nedenledir ki Türk dilinin ve Türk tarihinin yeşerdiği coğrafyada bu işi yapacak olanlar daha çok Çarlık Rusyası’nın hükmüne geçmiş, 16. yüzyıldan beri Volga boyundaki ve Kırım’daki ve 19. asırdan itibaren de Orta Asya’daki, Kafkaslar ve Azerbaycan’daki gibi münevverlerdir. O nedenledir ki II. Meşrutiyet yıllarında bir düşünce, bir his halinde mevcut olan Türk ulusçuluğu teşkilatlanmaya başlamıştır. Türk teşkilatlanması ve hatta örgütlenme bakımından çok çarpıcı örnekler vardır. Birkaç yıl içinde Türk Ocakları, Tuna boyundan Çin sınırlarına kadar her yere yayılmıştır. Yine 1880’lerde Bahçesaray’da bir okul olarak başlayan, yani Arap harfleriyle imlayı düzelterek hızlı okumayı öğretmeye başlayan Usul-i Cedid Mektepleri İsmail Gaspıralı’nın 20 yıl içinde beş bine ulaşan bir sayıyla Tuna mansabından Çin sınırlarına kadar yayılmıştır. En çok okunan gazete “Tercüman”dır. Bizim tarihçiliğimizin yeterince dikkat sarf etmediği bu olaylar, zamanın Rus matbuatında ve siyasi idari çevrelerinde çok etki uyandırmıştır. Maarif reformu Rusya Türkleri ve Maarif reformu Rusya Türkleri ve Müslümanları arasında Rus halkı arasından daha başarılı olarak yayılmıştı. Belki münevverlerimizin, ediplerimizin miktarı Ruslarınki oranında değildi ama okuma yazma oranı daha yüksekti. Bir Panturanist, bir Panislam gelişmeden daimi surette çekinilmekteydi.
Reklam
290 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.